Ülkemizde milyonlarca öğrenci için yeni eğitim öğretim yılı başladı ve ders zili pazartesi günü çaldı. Uzun bir yaz tatilinin ardından, üzerine titrediğiniz çocuklarımız için yeniden okullarda eğitim başlarken, formalar, renk renk kalemler, defterler ve çantalar alındı. Çocuklarımız bu alışveriş sürecinde çok mutlu ve heyecanlıydılar. Ancak bu, ilk gün stresi içerisinde yeni öğrencilerimizin yeni arkadaşları oldu, diğerleri için ise arkadaşlarını ve öğretmenlerini özlemeleri son buldu.

Ülkemiz, özellikle son yıllarda bölgesinde ve bulunduğu coğrafya da daha çok etkin mücadele ederken aynı zamanda küresel ve işbirlikçilerin tehdidine maruz kalmaktadır.Söz sahibi olmak ve bu küresel tehdidi ortadan kaldırmanın yolu ise Buchner’in dediği gibi; ‘’Vatan müdafaasının en emin ve ucuz yolu eğitimdir.’’ Bunun için ülkemizin en öncelikli meselesi eğitim olmak zorundadır.

Ancak, yeni eğitim ve öğretim yılına TEOG sınavı tartışmaları içerisinde bir kısım kaygıları da taşıyarak başladık.Bu tartışmaları düşünürken ABD Başkanı Bill Clinton döneminde yapılan bir çalışima hatırıma geldi.Bu çalışmanın ana konusu 21 yüzyılda Amerikalı bir öğrenci,

1-Dilini iyi bilmeli

2-Yeteneği ölçüsünde matematik bilmeli

3-Çağın teknolojisi bilişimi etkin kullanabilmeli

şeklindeydi. Ancak, bu raporun sonunda bir açıklama vardı. Bu açıklamada ‘’bir sistem ne kadar mükemmel olursa olsun eğer sistemin uygulayıcıları bunu benimsemez ise sistemin başarılı olması mümkün değildir.’’

Biz ise genel olarak uygulayıcıları ihmal ettik ve yaptığımız çalışmalara en az uygulayıcıları kattık. Bunun içim en büyük sorunumuz uygulayıcıların sistemi benimsemelerini sağlayarak bunların nitelikli hale getirilmesidir. Son 15 yılda okullarımızda fiziki mekan ve teknoloji açısından çok büyük gelişmeler olmasına rağmen bu gelişmelere paralel olarak eğitimin kalitesini artırmadaki en büyük etken olan öğretmen ve yöneticilerimizin geliştirilmesine yönelik istenilen ve beklenilen oranda başarılı olamadığımız için eğitim sürekli eleştirilen bir alan olmuştur.

Bu yüzden, geleceğimizin en büyük güvencesi olan gençlere yönelik yapacağımız çalışmaları ve tartışmaları daha bilimsel olarak tartışsak, bu konudaki uzmanların ve uygulayıcıların görüşleri alsak, ülkemizin değişik alanlarda ortaya koyduğu ve bunları duyduğumuzda bile bizleri heyecanlandıran 2023 ve 2071 vizyonu çerçevesinde küresel bir aktör olmanın yolunda eğitim camiası olarak üzerimize düşeni yaparak bu mutluluğu iliklerimize kadar yaşasak, dünyadan göçüp giderken de Çanakkale’de tarihin akışını değiştiren, verdiği kurtuluş mücadelesi ile dünyaya diz çöktüren şehitlerimize ve ecdadımıza yakışır evlatları olsak diye düşünüyorum.

Bu ruhu ve mücadeleyi anlamaya ve çocuklarımızı yetiştirmeye yönelik ilginç bir örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Meksika’da çölde yetişen bir tür kaktüs vardır. Bu kaktüsün yapraklarında ipeksi bir iplik var ve ipekten daha pahalı bir kumaşın yapımında kullanılır.

Bir gün bir işadamı yatırım yapmaya karar verir be büyük bir fabrika yapar.Kaktüsleri orada daha çok daha bol yapraklı yapmak için her türlü fedakârlığı yaparlar, kaktüsleri bol vitaminler ve zenginleştirilmiş gıdalar gübrelerle beslerler.Çabaları sonuç verir, daha iri ve yaprakları daha büyük ağaçlar elde ederler.Sıra yaprakların içindeki iplikleri toplamaya gelir. İlginç bir olayla karşılaşırlar; hemen hemen tüm kaktüslerde bu iplikler kaybolmuş! Yapraklar daha iri olmuş ama içlerindeki iplikler kaybolmuştur.

Ancak, buna bir türlü anlam veremezler ve işadamı büyük bir zararla fabrikayı kapatmak zorunda kalır, ama olayı sebebini öğrenmek ister ve bu yaşanan sorunun peşini bıraktırmaz. Sonuçta Amerikalı bir bitki biyoloğu ile anlaşır. Bitki biyoloğu çöle gider, bu tür kaktüslerden birinin yanında çadır kurar ve bir-iki ay kaktüsü gözlemler, inceler ve sonuçta bir rapor yazar.

Raporda şu ifade yer alır:“…bu ipliklerin ortaya çıkma sebebi çölün çetin ve zor koşullarıdır.
Siz bu kaktüsü rahat bir ortama yerleştirmekle bu yeteneğini yok etmişsinizdir…. “der.

Bunun için çocuklarımızı ve gençlerimizi yetiştirirken sorunlarını kendilerinin çözmesine imkan verirken onların biyologları olan öğretmenlerimizin de en iyi şekilde yetiştirilmesi ve nitelikli yetiştirilmesine imlan vereceğiz. Ayrıca, sistemin içerisindeki öğretmen ve yöneticilerimizin de geliştirilmesine her türlü imkanı vereceğiz ki geleceğin dünyasında söz sahibi olan bir Türkiye’miz olsun.

Sonuç olarak; Einstein:“Eğitim, insanın okulda öğrendiği her şeyi unuttuğunda arta kalandır.”der. Bunun için çocuğun hayal gücünü destekleyen, başarılı, özgür ve mutlu bir birey haline getirecek olan konular öğrencilerin öğrenme stilleri de dikkate alınarak verilmelidir. Ayrıca, insan olma ve insanın erdemli bir varlık olduğu anlayışıyla insan hakları, sosyal yaşama becerileri, doğaya saygılı yaşam, daha önemlisi de çocuklarımızın inanç ve düşünme özgürlüğünün savunucusu bireyler olması sağlanmalıdır.

Bunları yaparken de yabancıların deyimiyle “pain in the ass – baş belası” olmadan yaşamayı, başkalarına sıkıntı vermemeyi, özgürlüklerini toplumun dışına itilmeden yaşamayı öğrenen çocuklar yetiştirmeliyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle yeni eğitim ve öğretim yılının hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

Diğer yazılarımda uygulamalara yönelik Eskişehir örneğini sizlerle paylaşacağım.

Ekrem Toklucu