Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU

Gazi Üniversitesi

Eğitim, bireylerin gelişimi sürecinde, yaş gruplarına göre farklı kazanımlar hedeflenerek hayat boyu süren bir etkinlik olarak kabul edilebilir. Özellikle, erken ve geç çocukluk evrelerinin, çocukların bir sonraki öğretim kademesi için hazır bulunuşluğunun, bilişsel ve sosyal yeterliklerinin geliştirilmesi için önemli bir evre olduğu eğitimciler ve diğer bilim insanları tarafından önemle vurgulanmaktadır.

Erken çocukluk eğitimi neden önemlidir? Dünya genelinde bazı ulusal ve uluslararası kuruluşların üzerinde yoğunlaştığı, bir çocuğun doğumundan 7 yaşına kadar geçirdiği “erken çocukluk” olarak adlandırılan dönemin, bireyin gelişimi açısından kritik olduğudur. Bu nedenle, erken çocukluk eğitimi (EÇE) bireylerin bilişsel, sosyal-duyusal ve psikomotor becerilerinin inşa edilmesinde ve gelişimsel yetersizliklerin giderilmesinde büyük bir öneme sahiptir. Olumsuz koşullar altında yaşayan çocukların ise nitelikli bir EÇE ile sosyo-ekonomik durumlarından bağımsız olarak eğitim hayatlarına akranlarıyla eşit seviyede başlama fırsatı elde ettikleri bilinmektedir (ERG ve AÇEV, 2016). OECD’nin dünyanın çeşitli ülkelerinde 15 yaş grubundaki öğrencilere üç yılda bir uyguladığı Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) EÇE’ye ilişkin yararlı bilgiler sunmaktadır. Son olarak 2012 yılında uygulanan PISA değerlendirmesinin sonuçlarına göre, OECD ülkeleri içinde bir yıldan fazla okul öncesi eğitim alan öğrencilerin matematik puanı, hiç okul öncesi eğitim almayan akranlarından 53 puan ve okuma becerileri 49 puan daha yüksektir. Bu puan farkı ortalama olarak bir okul yılına denktir. Öğrenciler arasındaki sosyo-ekonomik farkların etkisi analize yansıtılmadığında (farklar istatistiksel olarak kontrol edildiğinde) bu fark 31 puan olarak ortaya çıkmaktadır. Yani okul öncesi eğitime katılmış olma ve akademik başarı arasında sosyo-ekonomik durumdan bağımsız bir ilişki söz konusudur. Ayrıca, ilgili yaşlardaki eğitimle, dürtü kontrolünü sağlama, sebat, dayanıklılık, özbilinç ve yüksek sosyalleşme becerilerinin kazanılmasıyla, üretkenlik, tam zamanlı istihdam, yüksek gelir, sağlıklı yaşam, alkol- uyuşturucu kullanımına ve suça daha az meyilli olma ve topluma katılmaya önayak olan motivasyonun artması gibi özelliklere sahip bireyler yetiştirilebilmektedir (Heckman, 2015; Zeanah, 2009). EÇE alan çocukların, bu eğitimi almayan akranlarına kıyasla lise ve üniversiteden mezun olma ve istihdam edilme olasılıkları daha yüksektir ve nitelikli EÇE yatırımlarının getirisi, diğer eğitim kademelerinde gerçekleştirilen yatırımların getirilerinden daha yüksektir (AÇEV ve ERG, 2013). Tüm bu nedenlerle, EÇE hem bireysel gelişim hem de ekonomik, toplumsal ve sürdürülebilir kalkınmayı sağlamada önemli bir yere sahiptir (Ruhm ve Waldfogel, 2011).Okul öncesi eğitimin hem bireysel hem de toplumsal getirilerinin üniversite eğitiminin getirilerinden daha fazla olduğu bilinmektedir.  Çocukların topluma sağlıklı birer birey olarak katılmaları, eğitim hayatlarını uzun vadede devam ettirmeleri, akademik açıdan daha başarılı olmaları için aktif ve üretken bireyler olarak kendilerini gerçekleştirmelerinin temelleri, nitelikli erken çocukluk eğitiminde atılmaktadır. Nörobiyoloji alanında yapılan bilimsel araştırmalar, en yüksek risk grubundaki bireyler olan çocuklara yatırım yapmayı erteledikçe optimal sonuçlara ulaşmanın zorlaştığını ortaya koymaktadır (Shonkoff, 2010). Bireylerin doğumundan 11 yaşına kadar geçirdikleri sürede öğrenme katsayısı 11 yaşından sonraki zaman diliminden altı kat daha fazladır. Uluslararası araştırmalar 15 yaş nüfusu içerisinde okul öncesi eğitim alanların almayanlara göre daha yüksek akademik başarı sergilediklerini ortaya koymaktadır. Erken çocukluk eğitiminin, sadece akademik başarıya katkısı olmadığı bilinmektedir. Türkiye’de gerçekleştirilen Anne-Çocuk Eğitim Programı’nın (AÇEP) etkisini inceleyen uzun süreli bir çalışmanın temel bulgusuna göre, erken çocukluk eğitimi programından yararlanan çocukların, lise ve üniversite mezuniyetinin yanı sıra istihdam edilme olasılıklarının da programdan yararlanmayan çocuklara kıyasla daha yüksek olduğu ileri sürülmektedir (AÇEV ve ERG, 2013).

Okul öncesi eğitimle ilgili uluslararası göstergeler incelendiğinde,  Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın (OECD) “Bir Bakışta Eğitim” Raporunun 2014 yılı verilerine göre, Türkiye’de üç yaşındaki çocukların %8’i, dört yaşındaki çocukların %32’si ve beş yaşındaki çocukların %43’ü okul öncesi eğitime kayıt olmuştur. Bu rakamlar OECD ülkeleri ortalamasıyla karşılaştırıldığında, arada oldukça büyük bir fark olduğu görülmektedir. OECD ülkeleri ortalamasında bu oranlar, sırasıyla %71, %86 ve %81 düzeyindedir. Türkiye’de kaydedilen oranlar, OECD ülkeleri içinde açığa çıkan en düşük oranlar olarak dikkat çekmektedir. Ayrıca, okul öncesi eğitimde öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, Türkiye için %17 olarak tespit edilmiştir. Bu oran OECD ülkeler genelinde ise %14’tür (OECD, 2016).  OECD verileri, Türkiye’nin okul öncesi eğitimde parlak bir karneye sahip olmadığını göstermektedir. 
Eurydice’ın, 32 ülke ve 37 eğitim sistemini kapsayan, “Avrupa'da Erken Çocukluk Eğitimi ve Bakımına İlişkin Temel Veriler” 2014 raporuna göre, Avrupa ülkelerinde, üç yaşındaki çocukların okul öncesine katılım oranı %82 ve dört yaşındaki çocukların eğitim programlarına (okul öncesi ve ilköğretim) katılım oranı %91'dir. Avrupa'nın çoğu ülkesinde çocuklar üç yaşındayken merkez tabanlı okul öncesi eğitim programlarına katılmasına rağmen, erken çocukluk eğitim ve bakımı (EÇEB) katılımı 4 yaşında zirvededir ve Avrupa Birliği üye ülkelerinde bu oran %87'ye ulaşmaktadır. Bu genel eğilimde bazı istisnalar vardır. Üç yaşındaki çocuklar merkez bazlı eğitim programlarına Yunanistan, Türkiye, Lihtenştayn ve İsviçre'de (katılım oranı %5'ten azdır) katılmamışlardır. Bu ülkelerin çoğunda, ISCED 0 olarak sınıflandırılan EÇEB programları normalde 4 yaşından küçük çocuklar için mevcut değildir. İrlanda, Hırvatistan, Malta, Polonya ve Finlandiya'da üç yaşındakilerin yaklaşık %50'si okul öncesi eğitime katılmışlardır (EuropeanCommission/ EACEA/ Eurydice/Eurostat, 2014).

Nitelikli bireyler ve refah bir toplum için okul öncesi eğitime erişimin önündeki engellerin kaldırılması ve yaygınlaşmanın devamı için okul öncesi eğitimin yasal hak olarak kabul edilmesi ve zorunlu hale gelmesi, toplum temelli modellerin hayata geçirilmesi ve okul öncesi eğitim yatırımlarının okul öncesi çağ nüfusu dikkate alınarak planlanması,  atılması gereken önemli adımlar olarak görülmektedir  (AÇEV ve ERG, 2013). Polonya (%94) ve Yunanistan(%91) gibi ülkeler, okul öncesi eğitimi zorunlu yaparak, okul öncesi eğitimdeki okullaşma oranlarını önemli ölçüde artırmışlardır. Ayrıca okul öncesi eğitimin 4-5 yaştan itibaren zorunlu olduğu diğer OECD ülkelerine (Macaristan, İsrail, Lüksemburg, Meksika, Hollanda, İngiltere ve ABD) bakıldığında da bu ülkelerin tümünde okullaşma oranlarının %90’ın üzerinde olduğu görülmektedir (OECD, 2016).

Diğer taraftan, okul öncesi eğitiminde, okul öncesi öğretmeni yetiştirme programları da önemli bir unsurdur. Örneğin okul öncesi öğretmeni olarak çalışacak kişilerin eğitim fakültelerine giriş sürecinde sadece sınav puanları değil, öğretmenlik mesleği ve bu yaş grubu çocuklarla çalışmaya uygun olup olmadıkları, kişisel ve ruhsal yatkınlıkları bakımından göz önüne alınmalıdır. Yapılan çalışmalar anaokulu veya anasınıflarında hizmet veren öğretmenlerin yaklaşık %30’unun okul öncesi öğretmenliğine zemin hazırlayan bir formasyona sahip olmadığına işaret etmektedir (AÇEV ve ERG, 2013). Ayrıca, tüm erken çocukluk dönemi hizmetlerinde, izleme ve değerlendirme çalışmalarının yapılması, hem kurumdan aileye hem de aileden kuruma olacak şekilde çift taraflı bilgi akışı sağlanması, veli toplantılarının ötesine geçen ve aile ile birlikte karar alma süreçlerinin sağlıklı bir şekilde işletilmesi önemli hususlardır.  Erken çocukluk eğitiminde önemli olan bir başka alan ise özel eğitime ihtiyacı olan çocukların eğitimidir. Özel eğitimde öğretmenlerin yetkinliklerini artırmak için, gerek akademik eğitimleri esnasında gerek hizmet içinde, fazladan eğitim olanaklarının sağlanması gerekmektedir (AÇEV, 2009; AÇEV ve ERG, 2013; ERG ve AÇEV, 2016). Özel eğitime muhtaç çocukların, okul öncesi eğitimlerinde uzmanlaşmış okul öncesi öğretmenlerine olan talep gittikçe artmaktadır.

OECD ülkelerinin okul öncesi eğitimde elde ettiği bu ivmeye paralel olarak, Türkiye ile ekonomik ve istihdam açısından göstergeleri arasındaki farklılık incelendiğinde, OECD’nin (2016) Bir Bakışta Toplum raporunun 2015 verilerine göre; Türkiye’de işsizlik oranı %10.5’tir. Cinsiyete göre; kadınlarda %12.9; erkeklerde %9.4’tür. Bu oran OECD ülkelerinde %7’dir. Cinsiyete göre ise, kadınlarda %7.1 erkeklerde %6.9’dur. Türkiye’de 15-64 yaş grubunun işgücüne katılım oranı; %56.1’dir. Cinsiyete göre, kadınlarda %35, erkeklerde bu oran %77’dir. OECD ülkelerinde bu oran %71.3’tür. Kadınlarda %63, erkeklerde %79.7’dir. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının, OECD ülkelerinin oldukça gerisinde olduğu görülmektedir. Okul öncesi okullaşma oranı yüksek olan ülkelerde kadın istihdam oranının da yüksek olduğu görülmektedir (Aktan ve Akkutay, 2014). Örneğin, Hollanda’da kadın istihdam oranı %85 ve okul öncesi okullaşma oranı buna paralel olarak %99’dur (OECD, 2016). 

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nın 2015 yılı İnsani Gelişim Raporu’na göre, Türkiye’de 15 yaş ve üzerindekilerde okuryazar oranı %94.9’dur. 15-24 yaş arası gençlerde cinsiyete göre, kadınlarda %98.4, erkeklerde %99.6’dır. Dünya’da 15 yaş ve üzerindekilerde okuryazar oranı %81.2’dir. 15-24 yaş arası gençlerde cinsiyete göre, kadınlarda %84.7, erkeklerde %90.8’dir. Ulusal ve uluslararası göstergeler incelendiğinde, kadınların ekonomik işgücüne katılımı ve istihdamının sorunlu olduğu görülmektedir. 

Dezavantajlı toplumların okul öncesi eğitime daha fazla kaynak ayırması ve dezavantajlı kesimlerin çocuklarının toplumda da dezavantajlı konuma düşmesinin engellenmesi gerekmektedir. Aynı zamanda kırsaldan kente göç, mülteciler, terör olayları, anadil sorunları ve kalabalık aileler, okul öncesi eğitimin zorunlu ve devlete bağlı eğitim kurumlarında ücretsiz olmasını gerekli hale getirmektedir. Türkçe’nin anadil olarak bilinmediği yörelerde, okul öncesi eğitimin, çocukların eğitimsel yaşantılarında güçlü ve olumlu bir etkiye sahip olduğu söylenebilir. Özellikle Türkiye’de giderek artan eğitim–öğretim çağındaki göçmen çocuk sayısı, okul öncesi eğitimin gerekliliğini bir kez daha ortaya koymaktadır. 

OECD ülkeleri başarılı bir biçimde okullaşma oranlarını artırdığı halde, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde okullaşma oranlarının OECD ülkelerine göre düşük düzeyde olması dikkat çekicidir. İlkokul, ortaokul, lise ve yükseköğretim kurumlarında akademik başarının ana belirleyicileri arasında yer alan okul öncesi eğitim, ülkemiz açısından önemli bir niteliğe sahiptir. Özellikle dezavantajlı bölgelerde yaşayan çocukların eğitimleri, bu çocukların temel yaşam becerilerini kazanmaları, onların sadece akademik başarılarını artırmakla kalmayacak, aynı zamanda sosyalleşme, değer kazanma, sosyal becerilerini geliştirme açısından da önemli rol oynayacaktır.  60-72 aylık çocuklar henüz oyun çağındadır; okul öncesi eğitimde zorunlu eğitim kapsamına alınması gerekir. Bu nedenle, bu yaş gurubundaki çocuklar, ilkokulun birinci sınıfına veliler istese bile kaydedilmemelidir. Çocukların temel çocukluk dönemlerini sağlıklı geçirmeleri için uykularını düzenli almaları, beslenme, sağlıklı büyüme ve spor yapma gereksinimlerinin karşılanması gerekir. Eğitim ve işgücüne katılma düzeyi düşük dezavantajlı ailelerin, çocuklarına yapacakları katkı haliyle düşük düzeyde olacağından, bu sorunun zorunlu okul öncesi eğitim ile asgari düzeye indirilmesi sağlanacaktır. Okul öncesi eğitimin, çocuklara daha çok zihinsel becerilerini geliştirme, değer kazandırma, dinleme, anlama, anlatma ve fiziki kapasitesini geliştirme yolu ile verilmesi gerekir. Çocukların ilgi ve beceri alanlarına göre rehberlik edilmesi, gelecekteki meslek seçimi ve doğru yönlendirilmeleri açısından önemlidir. Zorunlu eğitim verecek olan okul öncesi eğitim kurumları için sınıflar, etkinlik alanları ve dinlenme alanları ile ilgili özel bir mimari geliştirilmelidir. Özel okul öncesi eğitim kurumları açılabileceği gibi, ilkokulların bünyesinde de okul öncesi sınıfları açılabilir. Kamusal kaynakların sınırlı olması ve eğitime ayrılan bütçenin yetersizliği göz önüne alınırsa, özel sektörün de bu alanda aktif hale getirilmesi için tedbirler alınabilir ve bazı kolaylıklar sağlanabilir.100 dairelik konutlar için okul öncesi eğitim kurumu yapma mecburiyeti getirilebileceği gibi kamu ve özel sektör işyerlerinde de bu durum zorunlu olabilir.Tek şart bu kurumların, müfredat ve uygulamalarında eş güdümün sağlanması, ideolojik ve yanlı örtük ve açık müfredata fırsat verilmemesi son derecede önemlidir. Okul öncesindeki özel ve kamu kurumların tümünde, Türk milli eğitiminin genel amaçları ortak bir kazanım olarak uygulanmalı ve bu hususta takipçi olmak son derece önemlidir. Okul öncesi eğitim kurumlarına seçilen öğretmen adayları, bedensel ve ruhsal sağlık taramasından geçirilmeli, merkezi yerleştirmenin ardından mutlaka mülakata çağırılmalı ve mülakat jürisinin onayı ve sağlık raporu doğrultusunda kayıt hakkı kazanmalıdır. Hizmet süreci boyunca rutin olarak takip edilmelidir. Üniversitelerin okul öncesi öğretmenliği bölümlerine puan barajı getirilmeli, özel üniversitelerin düşük puanlı öğrenci alımları önlenmelidir. Denklik kapsamında transkript kadar lisans eğitimi veren fakültenin öğretim üyesi kadrosu, alt yapı ve programı da göz önüne alınmalıdır.

Türkiye’nin okul öncesi eğitime yönelik henüz ulaştığı kararlı bir hedefi yoktur. Geçmişte sistem tartışmalarının yapıldığı dönemde, eğitim sisteminde 4+4+4 uygulaması öncesinde, üniversitelerden görüş istenmiş, konu hakkında üniversiteler ve sivil toplum örgütleri tarafından kapsamlı tartışma etkinlikleri yapılarak ve raporlar hazırlanmıştı. Tartışmaların yoğun olduğu o dönemlerde, zorunlu eğitimin 12 yıla çıkarılmak istenmesine rağmen, okul öncesi eğitiminin zorunlu olmadığını, okul öncesi eğitimi de kapsayan 1+5+3+4 modelini önermiştim. Bu modelde 1 sayısı okul öncesi eğitimi ifade ediyor ve manidar bir sıralamayı temsil ediyordu.  Okul öncesi eğitimin, neden zorunlu olması gerektiği ile ilgili görüşlerimizin temelinde yatan gerekçeler, ulusal ve uluslararası göstergeler, okul öncesi eğitimin amaçları, okul öncesi eğitimin bireye ve topluma olan katkıları ve sosyo-ekonomik açıdan etkileri önemli rol oynamıştı. Diğer taraftan bu modelde okul öncesi eğitim kurumlarının zorunlu olması ile; ilkokul, ortaokul ve lise ek bir maliyet gerektirmeden yeni modele entegre edilebilir hale getirilmekteydi. Çünkü 4+4+4 yeni bina, yeni program, yeni ders araç-gereci, yeni kitap ve 30 000’in üzerinde sınıf öğretmenin boşa çıkmasına, sınıfsız kalmasına neden oluyordu. Bu dönüşümün MEB’e maliyeti 22 milyar dolar civarında olacağı tahmin ediliyordu. Yeni modeldeki kaygımızın temelinde, eğitimsel, yönetsel ve ekonomik unsurlar ön plandaydı. Model şimdi yeniden bir değişikliğe gidecek olsa, dönüşümün maliyeti ve ek maliyetleri asgari düzeye indirmek için, 1+4+4+4 modelini önerirdim.

Sonuç olarak eğitim ve zaman içiçe olan kavramlardır. İlkokulu bitiren bir öğrenciyi okul öncesi eğitime gönderme ihtimalimiz yoktur.   Bu nedenle, hızla geçen zamanda, Türkiye’nin sağlıklı ve mutlu bireylerle geleceğe uzanması için okul öncesi eğitim için acil ve uzun süreli kararlar alınarak ivedi uygulamaya koyması gerekir. Bu aciliyetin, eğitimin diğer aşamalarından çok daha öncelikli olduğu, dünya ile karşılaştırıldığımızda neden ve sonuçları ile ortadadır.
Kaynakça
Aktan,  O ve Akkutay, Ü. (2014). OECD ülkelerinde ve Türkiye’de okul öncesi eğitim.AsianJournal of Instruction, 2(1), 64-79.
Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) (2009). Türkiye’de erken çocukluk eğitimi: Erişim, eşitlik ve kalite. İstanbul: Anne Çocuk Eğitim Vakfı. 17/10/2016 tarihinde http://www.acev.org adresinden erişilmiştir.
Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ve Eğitim Reformu Girişimi (ERG) (2013). Erken çocukluk eğitimi ve “4+4+4” düzenlemesi.17/10/2016 tarihinde http://www.acev.org adresinden erişilmiştir.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) (2015). Human Development Report 2015.18/10/2016 tarihinde http://hdr.undp.org/sites/default/files/2015_human_ development_ report.pdf adresinden erişilmiştir
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) ve Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) (2016). Her çocuğa eşit fırsat: Türkiye’de erken çocukluk eğitiminin durumu ve öneriler.17/10/2016 tarihinde http://www.acev.org adresinden erişilmiştir.
EuropeanCommission/EACEA/Eurydice/Eurostat (2014). Keydata on earlychildhoodeducationandcare in Europe-2014.EurydiceandEurostat Report. Luxembourg: Publications Office of theEuropeanUnion.17/10/2016 tarihinde http://eacea.ec.europa.eu/education/eurydice/documents/key_data_series/166en.pdf adresinden erişilmiştir.
Heckman, E. (2015). Theearlylearningwatercoolerconference.17/10/2016 tarihinde http://heckmanequation.org/content/early-learning-water-cooler-conference adresinden erişilmiştir.
OECD (2016). Education at a Glance 2016: OECD Indicators.17/10/2016 tarihinde http://www.oecd-ilibrary.org/education/education-at-a-glance-2016_eag-2016-en adresinden erişilmiştir. 
OECD (2016). Society at a Glance 2016: OECD Indicators.18/10/2016 tarihinde http://www.oecd-ilibrary.org/education/education-at-a-glance-2016_eag-2016-en adresinden erişilmiştir. 
Ruhm, C. J.,&Waldfogel, J. (2011). Long-termeffects of earlychildhoodcareandeducation (InstitutefortheStudy of LaborDiscussionPapers, No. 6149). 17/10/2016 tarihinde http://ftp.iza.org/dp6149.pdf adresinden erişilmiştir.
Shonkoff, J. P. (2010). Building a newbiodevelopmentalframeworktoguidethefuture of earlychildhoodpolicy. Child Development, 81(1), 357-367.
Zeanah, C. H. (2009). Theimportance of earlyexperiences: Clinical, research, andpolicyperspectives. Journal of LossandTrauma, 14, 266–279.