Öğretmenler bazı öğrencilerin derse çok çalıştığını, kitap okumayı çok sevdiğini bazı öğrencilerin ise, tembel davranışlar sergilediğini iddia eder.

Okul yöneticileri, bazı öğretmenlerin çok çalışkan ve yaratıcı olduğunu, bazılarının ise düşük kapasitede çalıştığından yakınır.

Patronlar, bazı işçilerin çok çalıştığını, bazı işçilerin ise kaytardığını, bazılarının ise sürekli izin, rapor aldıkları için örgütteki barış ortamını bozduklarını ileri sürer.

Siz bu örneklerden hangisini günlük hayatınızda daha çok kullanıyorsunuz?

Uzun süre ders çalışabilen, uzun süre antrenman yapabilen, uzun süre fabrikada üretim yapabilen, uzun süre kitap okuyabilen kişilerin bu öğrenme ya da aktivite süreçlerinin sırrı var mı?

Öncelikle Prof. Dr. Mihaly Csikszentmhalyi’nin “Akış Kuramı” konusunda yeterli bilgiye sahip olmak gerekir. Csikszentmhalyi (2018) akışı yakalayan kişilerin öğrenme, spor, çalışma, odaklaşma ve üretme sürecinde daha başarılı olduğunu ileri sürmektedir. Akış esnasında beyindeki kimyasal ortam yeniden şekillenmeye başlamaktadır. Bu konuda Prof. Dr. Sinan Canan, yazdığı “Değişen Beynim” adlı eserinde akış esnasında beyindeki kimyasallarla ilgili şu bilgilere değinmektedir:

Beynin “ödül” sistemi dopamindir. “Bu kitabı bitirdim. Yeni kitabı hemen alıp okuyayım.” talebinde bulunan bir öğrenci, dopaminin etkisi altındadır. Dopamin, ön beynimizin ödül devrelerinde salgılandığında, beynin doyum elde etmesini ve bu eylemin tekrar etme talebini ortaya çıkarır. Birey bir iş yaparken beyin dopamin salgılıyorsa, bu iş için motivasyon ortaya çıkmış demektir. Birey bir iş yaparken, iki de bir burada “gürültü var.” diye tepki veriyorsa, muhtemelen dopamin salgısı, salgılanmaya başlamamıştır. Çünkü dopamin, bireyin gürültülü ortamdan yalıtılmasında etkili rol oynar. Bir kafede eşiyle birlikte oturan ve yan masadakileri yüksek sesle konuştukları için sık sık uyaran çift, muhtemelen birlikte olmaktan dolayı dopamin salgısı oluşturamamıştır. Eğer dopamin salgısı oluşturmuş olsalardı, kesinlikle yan masadakileri uyarma ihtiyacı duymazlardı. Dopamin orijinal bir konu, yeni ve faydalı bir durum, çözülmesi gereken bir problem, aşılması gereken bir engel karşısında da salgılanmaya başlar. Bu sebeple öğrencilerin seviyesinin bir tık üstündeki öğrenmeler dopamin salgılanmasında etkili rol oynar. Dopamin adeta Fizikteki ilk hız gibidir. İlk hız olduğu zaman araçlar hareket eder. Bireylerin öğrenme sürecinde ilk hızı dopamin ile gerçekleşir. Birey bir işi yapmaktan mutlu olmuyorsa, beyin dopamin salgısı salgılamada sorun yaşıyor demektir.

Birey öğrenmeye başladığında, kalp hızını, kaslara giden kan akışını, kana şeker salgılanmasını artırmak gibi işlevleri yerine getiren salgı noradrenalin’dir. Noradrenalin, beynin uyanıklık düzeyini, dikkati, yoğunlaşmayı, sinirsel iletişimin etkinliğini ve duygusal kontrolü artırır. Birey, bu aşamada öğrenmeye kilitlenir ve hedefe odaklanır. Noradrenalin, ilk hızdan sonra beynin diğer motorlarını ateşleyen salgısıdır. Akışın en önemli aşamalarından birisi noradrenalin salgısının salgılanmasından sonra gerçekleşir. Birey bir öğrenme sürecinde eğer akışı yakalamışsa, öğrenmede sorun yaşasa bile noradrenalin sayesinde sakinliğini koruyabilmekte ve öğrenmeye ısrarla devam edebilmektedir.

Beyin akış esnasında, akışı zinde tutabilmesi için bir nevi “kafayı bulması” gerekir. Bunun için “marijuhana” etkili bir “kanabionid” olan anandamid devreye girer. Anandamid, beynin salgıladığı doğal bir uyuşturucudur. Bu salgı sayesinde uzun süre bir yerde sabit kalan kişide meydana gelen kas ağrıları hissedilmemeye başlar. Bireyin morali düzelir. İçsel huzur hisseder. Kan damarları ve akciğerdeki hava yolları genişler, birey de bir ferahlama hissi ortaya çıkar. Burada daha ilginç olan birbiriyle ilgisiz görülen öncülleri alıp, hızlı bir şekilde problemi çözmek ya da sonuca ulaşmayı sağlayan anandamid salgısıdır. Kısacası akışa geçen birey, uzun süre sabit kalmasına rağmen, herhangi bir ağrı ve sızıdan şikâyetçi olmaz.

Bireyin beyni akış esnasında yoğun çalışırken, doğal olarak daha fazla ağrı kesici salgılaması gerekir. Bu aşamada endorfinler devreye girer. Başka bir anlatımla, endorfinler ağrı kesici, rahatlatıcı ve sinirsel iletişimi düzenleyici etkilere sahiptir. Bedenimizdeki endorfinin, bitkisel morfinden 100 kat daha etkili olduğu bilinmektedir. Endorfin sadece ağrıyı kesmekle kalmaz, bireyin akıştan haz almasını, odaklaşmasını, endişelerini azaltmasını sağlar. Bu sebeple akış, bireylerde bağımlılık yaratır.

Akış esnasında her şey beklendiği şekilde gitmeyebilir. Bu aşamada birey bazı sorunlarla karşılaşabilir. Bu sorunlara takılıp kalmaması, akışın kesintiye uğramaması için serotonin devreye girer. Bireyin başarısızlıktan sonra vaz geçmeyip tekrar denemesi, serotonin ile ilgilidir. Depresyon hastalarına verilen ilaçlarda da serotonin oranı yüksektir.

Görüldüğü gibi akış ile birlikte başlayan süreçte, akışın başarıya ulaşmasını sağlayan pek çok salgı devreye girmekte ve işlevini etkin bir biçimde yerine getirmektedir. Akış esnasında norepinefrin odaklanmayı sağlarken, dopamin örüntü tespiti ve algısını güçlendirir. Anandemid, farklı tecrübe bileşenlerinin hızlı ve verimli bir biçimde işlemesini kolaylaştırır. Serotonin ise, deneyimden en üst düzeyde keyif ve cesaret almayı sağlar. Böylece başarı ortaya çıkar.

Sonuç olarak, başarılı olan insanların hayatları incelendiğinde, hiçbir başarının tesadüf olmadığı, bazı bireylerin hayatlarının büyük bir kısmının başarısızlıklarla dolu olduğu, buna rağmen başarıya ulaştıkları görülmektedir. Başarmak için önce istemek gerekir. İstemek, isterken beynin bütün bölgelerinde aynı dili konuşmak anlamına gelir. Başarmayı isteyen birey, hedefe kilitlenmesi için ilk etapta kendinde dopamin salgılatacak alanı seçmesi ve akışa geçmesi gerekir. Bu aşamadan sonra, tüm kontrolü beyin devralmaktadır. Beyin birey yorulduğu zaman farklı, ağrı sızı çektiğinde farklı, dikkat dağıldığında ise farklı salgılar salgılayarak adeta öğrenme sürecine katkı sağlamaktadır. Başarmanın kimyasal yönü bu şekilde olmasına rağmen, ilk başlangıç ve sürdürme, kalıcı ve istikrarlı öğrenme pek çok kişi açısından hâlâ bir muammadır. Bu kişilerin kendi içsel okumalarını doğru yapması ve ilgi alanlarını saptayıp harekete geçmesi gerekir. Bilinçli tembellik olan “oblomovluk”, akışın tersi, engelleyicisi ve düşmanıdır. Başarı için ilk etapta nereye gidileceğinin, nasıl gidileceğinin saptanması sonra da tekerin döndürülmesi akış açısından yeterlidir. Daha sonraki süreçler beynin işlevi olarak görülmektedir. Ebeveynlerin, öğretmenlerin öğrencileri sürekli telkinle güdülemeye çalışmaları, beynin salgıladığı salgılara göre kifayetsizdir. Motivasyonu yaratacak olan, bireyin beynindeki salgı akışıdır ve bunu sağlayacak en etkili kişi, yine bireyin kendisidir.

Kaynaklar

Canan, S. (2015). Değişen Beynim. İstanbul: Tutikitap.

Csikszentmhalyi, M. (2018). Akış. İstanbul: Buzdağı Yayınları