Biyomühendislik ve bilişim teknolojisindeki değişimler insanlığı geçmişte hiç olmadığı kadar derinden etkilemektedir. Şimdiye kadar insanların emrinde olan makinalar, yeni dönemde temel aktör oluyor.

Yapay zekâ ve algoritmalar ile karar verici konuma insan değil makinalar geçiyor. Tarım ve sanayi toplumuna göre şekillendirdiğimiz eğitim ve insan yetiştirme düzenimiz ile her şey yolunda gitse bile, istediğimiz her şeyi mevcut varsayımlar üzerinden başarıyla gerçekleştirsek bile istenilen sonuçları almamız imkânsız görünüyor. Hızla tedavülden kalkmış, piyasada karşılığı olmayan bir parayı basmak için uğraşıyoruz.

Yeni araç gereç alıyoruz, darphaneler yapıyoruz ama gözden kaçırdığımız bir şey var, bastığımız paranın piyasada bir karşılığı yok. Yeniçağın gereklerine göre üretemeyen, açlık çeken çocukların özgürlüğünden söz edilemez. Geleceğin dünyası yapay zekâ, büyük veri algoritmaları ve biyomühendislik üzerine kurgulanıyor.


Ufukları, idealleri, medeniyet kurma hayalleri olan toplumlar büyük insanlar yetiştirmek zorundadır. Bilimde, fikirde, sanatta, siyasette, tıpta, mimaride, sporda, kısacası her alanda bu durum geçerlidir. Ancak bunu eski usullerle yapamayız.

Biyoteknoloji çağı geçmiş hiçbir döneme benzememektedir. Şimdiye kadar insanın emrinde olan teknoloji, yapay zekâ ve öğrenen makinalar ile yeni bir çağ başlatmıştır. Yeniçağın okulu geçmiş hiçbir dönem ile karşılaştırılmayacak kadar farklıdır.


Büyük insanları ortaya çıkaran şey eğitimdir. Bu nedenle medeniyet tarihimizde Daru’l Erkam’dan Ashab-ı Suffa’ya, Daru’l Hikme’den Nizamiye’ye, Sahn-ı Seman’dan Süleymaniye’ye, Köy Enstitülerinden, Askeri Okullara, parasız yatılı okullara, fen liselerine birçok eğitim kurumu yer almıştır. Bu kurumların yetiştirdiği büyük insanlar da medeniyetimizin sütunlarını dikmiştir.

Üstün yetenekli bireylerin ortaya çıkarılması ve eğitilmesi yeniçağda geniş kitleler içinde büyük önem arz etmektedir. Toplumun her alanda sürükleyici liderlere ihtiyacı var. Fabrika modeli ile herkesi tek tipleştirmeye çalışan modeller yeniçağda hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Robotlar sıradan işleri insanlardan daha kusursuz ve hızlı yapabilecek kapasiteye ulaşmıştır. İnsansız hava araçların, savaş uçaklarının hatta hava kuvvetlerinin yerini alması çok yakın gözükmektedir.

Bu olgudan hareketle eğitimi; öğrencilerimize her anlamda başarıyı yakalatmanın yanı sıra; onlara bir medeniyet perspektifi kazandırma işi olarak görüyoruz. Böylece medeniyetimizin yeniden inşasına katkı yapacak büyük insanlar yetiştirmek de mümkün olacaktır. Üreten, çalışan, yorumlayan, evrensel bakabilen, proje yapabilen, hayattan uzak olmayan öğrencilerin yetiştirileceği bir eğitim modeline ihtiyacımız var. Bu vizyonumuzu mevcut okul anlayışı ile gerçekleştirmemiz pek mümkün görünmemektedir. Bir idrak ve kavrayış sorununun olduğu görülüyor. Bu gecikmenin bedeli varoluşsal bir durumla sonuçlanabilir.


Öğrencilerine hayata dokunmayı, hayatı okumayı, hayatı kavramayı ve hayatı yorumlamayı öğretemeyen bir eğitim sistemi bireylerini köleleştir. Onların hayatın akışı içinde kimlik sahibi birer birey olarak durabilmelerini sağlayamaz.

Öğrencilerimize çalışmayı, iletişimi, problem çözmeyi, eleştirel düşünmeyi, özgüveni, zarafet ve üretici olmayı öğretmek zorundayız. Hiçbir okul koridorumuz ürettiklerimizi sergilemiyor, rol modeli insanlarımız yer almıyor. Derslere dayalı müfredat anlayışı hem gereksiz yüklemeler yapıyor hem de öğrencileri uygulama ve hayatın içinden koparıyor. Çok uzun öğretim süreleri, bilişsel beceriler üzerine kurgulanıyor, duyuşsal ve psikomotor beceriler göz ardı ediliyor.

Proje yapmak kredilendirilmiyor, buna okulun tekrarı ödevler eklenince öğrencilerin girişimcilik ve yaratıcılığı geliştirilemiyor. Oysa bizim farklı düşünen ve uygulayan bireylere ihtiyacımız var.