Geçtiğimiz aylarda Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarı Sayın Yusuf TEKİN "Şu anda ortalama öğretmenlerimizin çalışma süreleri 10 yılın üzerinde. Bu öğretmenlerimiz haftada ortalama 20 saatin üzerinde derse giriyorlar. Hiç sınıf görmeyen bir akademisyenden ortamı çok daha iyi biliyorlar. Keşke üniversitelerimizin eğitim fakültelerinde tecrübe paylaşımı gibi bir ders olsa biz de protokol yapsak her bölümde bir öğretmenimiz bu tecrübelerini paylaşsa. Bu da benim hayalim. Bunu YÖK Başkanımızla, rektörlerimizle de konuştum.”şeklinde bir açıklama yapmıştı. Bu fikrinden dolayı Sayın Müsteşarımızı kutluyorum ve bu çalışmanın en kısa sürede uygulamaya konulmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.

Bir öğretmen olarak öğretmenler ile mesleki bilgi alışverişini çok önemsiyorum. Sadece bu yıl gönüllü olarak 1500’e yakın öğretmene seminer verdim. Seminer verdiğim gruplar arasında aday öğretmenler , çeşitli branşlardan kıdemli öğretmenler ve üniversite öğrencileri de var. Ama bu seminerlerin en fazla eğitim fakültelerindeki öğretmen adaylarının ilgisini çektiğine şahit oldum.

Üniversitede ilk seminer deneyimimde de gördüğüm kadarıyla öğretmen adaylarının tecrübelerimize çok ihtiyaçları var. Fakültelerde derslere giren hocalarımızın akademik çalışmaları, teorik ve literatür bilgilerinin tanında kitapta yazmayan ve sadece sahada edinilen bir çok pratik bilginin öğretmenler tarafından öğrencilere aktarılmasının eksikliğini yaşıyor öğrenciler. Bir sınıf öğretmeni olarak ilk göreve başladığım birleştirilmiş sınıflı köy okulunda yaşadıklarımı , köy halkı ile hatıralarımı , köyde yaşamanın artılarını ve eksilerini, buralarda öğretmenlerin nelere dikkat etmeleri gerektiğini , buradaki öğrencilerle çalışmanın mesleki anlamda size kattıklarını ; bunların yanında öğretmenlerin özlük haklarını , bakanlıkta ne gibi kariyer olanakları olduğunu , dil ve yüksek lisans eğitiminin onlara sağlayacağı yararları anlattığımda öğrencilerin sıkılmadan can kulağıyla dinlediklerini gördüm. Üstelik soracak o kadar çok soruları var ki aynı çalışmanın tekrarını hatta üniversitede ders olarak okutulmasını isteyen öğrenci yorumlarını dağıttığım memnuniyet anketlerinden okurken müsteşarın ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anladım. Benimle iletişim kuran bazı öğrenciler ile proje üretip onları bizzat köy okullarına götürdüm. Birleştirilmiş sınıflar ile ilgili teorik bilgi vermek yerine örneklerle onlarda heyecan uyandıracak şekilde sınıf öğretmenlerinin bu dersleri vermeleri daha etkili olacaktır. Sadece bu konularda değil her branştaki öğretmenin sahadan edindiği mesleki tecrübelerini üniversite öğrencilerine aktarması gerekir.

Son 6 ay içerisinde üniversitelerde öğretmen adaylarıyla buluşup onlara seminer verme konusunda çok çabaladım. Ancak gördüğüm kadarıyla bir çok üniversite bu konuda çok isteksiz. İş birliğine açık ve elinden geleni yapmaya hazır akademisyenlerimizi tenzih ediyorum ve bana verdikleri destek için kendilerine teşekkür ediyorum. Müsteşarımızın YÖK ve Rektörlerle yaptığı görüşmenin yasal zemine oturtulması öğretmen yetiştirme sistemimiz için devrim niteliğinde bir karar olacaktır.

Hatta ben sayın müsteşarın önerisine ek olarak seminer dönemlerimizde fakültelerimizdeki hocalarımızın okullarımıza gelip pedagojik bilgilerimizi tazelemelerinin gerektiğine de inanıyorum. Maalesef üniversitelerimizin okullarımız ile bağlantıları çok kopuk. Öğretmen yetiştiren bir kurumun öğretmenlerle sürekli içli dışlı olması gerektiğine ve öğrencilerinin mezun edene kadar değil mezun ettikten sonra da gelişimlerine katkı sağlaması gerektiğine inanıyorum.

Okullar ile üniversitelerinin iş birliği ne kadar güçlü olursa kazanan eğitim sistemimiz olacaktır.