İnsanın kalbinin terbiyesiyle başlayan aklın terbiyesiyle devam eden ve insanlığın yararına bilimi esas alan anlayışla birlikte vicdanla bütünleştirilmiş yeni bir dünya düzenine ihtiyaç var!

Tarihe baktığımızda iyi ve kötü birlikte yaşarlar… Hatta çoğu zamanda kötülerin sayısı daha çok olmuştur. Dünyanın geleceğini kurtarmanın önündeki en büyük güçlük ise toplumların cehaleti ve birikmiş önyargılarının barış ortamına ulaşmayı engellemesidir.

İslam tarihimizde peygamberimizin yaktığı insanlığın kurtuluşu meşalesinden uzaklaşan İslam dünyasına ve Batıda 200 yıl önce ‘İnsan hakları’ kavramına ulaşan Aydınlanma düşüncesine rağmen 20. Yüzyılda insanlar vahşi kapitalizme mağlup oldu. Medeniyet ve ahlak kavramı ile insanların yaşamı arasında uçurumlar oluştu. Medeniyet ve ahlak kavramlarıyla gündelik yaşantımız arasındaki bu boşluğun hem temel sebebini hem de panzehrini eğitimde aramanın doğru olduğunu görmekteyiz.

Çevremize ve dünyaya baktığımızda birey olma, sosyal sorumluluk, hukuk, insan hakları ve özgürlükler açısından yol kat etmiş ülkelerin genellikle eğitim açısından gelişmiş ülkeler olduğunu görmekteyiz. Zikrettiğimiz bu kavramların tamamının şekillendiği iki yer vardır: aile ve eğitim sistemi. Devletin ailenin çocuk yetiştirme politikasına doğrudan bir müdahalesi olamamakla birlikte, eğitim sistemi içerisinde; milli bilinci yüksek, ülkesini kalkındıracak, nitelikli ve üretken bir nüfusun yetiştirilmesi mümkündür.

Bu noktada değişimi sağlayacak temel husus ise, eğitim sistemi içerisinde hiç kuşkusuz en önemli ögelerden biri olan öğretmen yetiştirme alanının yeniden gözden geçirilerek gerek lisans düzeyinde gerekse işe başlama eğitimleriyle öğretmenlerin kapasite geliştirme(capacity building) anlamında desteklenmesidir. Bu bağlamda Singapur bunu başaran örnek ülkelerden biri olarak gösterilebilir.

PISA 2016 sonuçlarına göre Singapur matematik, bilim ve okuma alanlarında tüm katılımcı ülkeler arasında en başarılı ülke olmuştur. Bu öğrenciler yetiştiren öğretmenler ise henüz lisans düzeyinde ilk üçte birlik dilimde yer alan öğrenciler arasından seçilmektedir. Bu öğretmen adaylarına, lisans eğitimleri süresince yoğun bir pedagojik bilgi ve uygulamaya dönük dersler verilmekte, yansıtıcı-uygulayıcı öğretmen modeli anlayışıyla öğretmenler yetiştirilmektedir.

Bu model kapsamında öğretmenler hem sahip oldukları bilgileri uygulayabilmekte hem de öğrenciye yansıtabilmektedir. Ayrıca, bu öğretmenler bir kariyer planlaması dâhilinde gelişimlerini sürdürmektedirler. Sistem ise öğrenmek ve gelişmek üzerine inşa edilmiş, değişime ve gelişime yönelik seminerlerle desteklenmiştir. Öğretmenlerin kendilerini yetiştirmeleri için diğer öğretmenlerle kurdukları işbirliği ağları ve öğretmen yetiştirme programları, uygulamaya yöneliktir.

Singapur’da birinci sınıftan itibaren öğretmen adayları sınıfın havasını solumaktadır. Sınıf ve sınıf ortamı, sınıfta kontrol, öğrenci öğretmen ilişkileri gibi konularda uygulama ile iç içe yetişerek uygulama modellerini adaylık sürecinde görerek sisteme entegre olmaktadır.

Dünya ülkelerinin hızlı bir değişim ve gelişim içerisinde olduğu bir dönemde, biz eğitimcilerin bu yargılamadan yüzümüzün akıyla çıkabilmemiz için; bilimsel ve özgün düşünmeyi, sorgulamayı, yapıcı eleştiriyi bir an önce sistemimize entegre etmemiz gerekmektedir.

Bir ülkenin geleceğini şekillendirecek kuşakları yetiştirecek olan eğitim sistemi, ülkenin gereksinimleri ve bilimsel araştırma sonuçlarına göre yeniden ve hızlı bir şekilde yapılandırılmalıdır. Bir ülkeye verilecek en büyük zarar eğitimin ideolojilere kurban edilmesidir. Eğitim sisteminin temel öğesi öğretmendir. Müfredat programı ne kadar mükemmel olursa olsun sitemin uygulayıcısı öğretmenlerdir.

Okullar ise ne kadar gelişmiş donanıma sahip olursa olsun, okul sistemleri nasıl kurulmuş olursa olsun, bunları uygulayacak ve kullanacak olan öğretmen “ çok iyi” yetişmemişse istenilen sonuca ulaşmak mümkün olmayacak ve tarih bizleri yargılayacaktır.

Ekrem TOKLUCU