Otobüse bindiniz şoför size, “-arkadaşlar arabanın freni yok, ama kaza yapmadan hedefimize varacağız, rahat olun dese, aradan bazıları, “hedefe varmak için zaten frene gerek yok!” demesini beklemek ne kadar saçma/akıl dışı bir şey ise, bir sistem açısından denetimin gerekliğini tartışmak o derece saçma bir şeydir. Ama her ne hikmetse bizler bu işi, özelliklede eğitim sistemi için tartışır hale geldik. Yani, insanın bir şey diyebilmesi için makul, mantıklı, dişe dokunur şeyleri görmesi gerekir. Bunları göremiyorsa, aslında söylenecek söz kalmamıştır. Yine de tekil olarak sayın bakanımıza duyulan güven dahilinde daha önce söz konusu ettiğimiz tespitleri yenilemekte fayda vardır. Lakin koskoca bir eğitim sisteminin doğru bir eksene ulaşabilmesi için “Tek Ziya Hoca yetmez”

       Bilindiği üzere son on yılda eğitim sisteminde reform niteliğinde birçok değişim yapılmaya çalışıldı, her bakan değişiminde yapılış gerekçesi pekte anlaşılamayan uygulamalar gündeme geldi ve her süreçte yapılanların sistemi daha bir çıkmaza sürüklediği yetkin kişilerce ifade edildi. Bu değişimlerden yapısal anlamda en müşahhası “Eğitimde Teftiş/Maarif Müfettişi” meselesi….Ve bu mesele çözülmeden diğer problemlerin çözüleceğini beklemek, ne yazık ki ülke eğitimi için yeni çıkmazlara kapı aralar. Domino etkisi metaforunu düşünmek gerek.

       Eğitim sisteminin ayırt edici özelliği informal yapılar olmasıdır.  İnformal yapıların yönetimi daha bir profesyonellik gerektirir. Yani, insanı ve insan ilişkilerini çok iyi bilip, anlayıp ona göre yönetebilmek gerekir. Nitelikli bir eğitim ortamının ön koşulu,  tüm çalışanların birbirine güvenmesi, saygı duyması ve iş birliği içinde çalışmasıdır. Yapı içerisinde adil bir çalışma ortamının olduğu inancı hâkim olmalıdır. Temel kavramlar üzerinde bir şaibe/tartışma oluştu ise, doğal olarak çalışma barışı bozulacaktır. Çalışma barışının bozulduğu hiçbir sistem amacına ulaşamaz. Özellikle eğitim sistemi….Meseleye, teftiş/denetim yapısı noktasında bakarsak; mevcut denetim sisteminin yapısal sorunları devam etmektedir. Nasıl bir denetim usulü/modelinin benimsenmesi meselesi işin özünü oluşturması gerekirken, görev tanımı, rol ve hiyerarşik yapıyla alakalı değişiklikler daha çok gündeme gelmektedir. Ancak, örgütlenmeye dair yapılan değişiklikle bir mağduriyeti ya da hukuksal problemleri gündeme getiriyor ise, denetim modelini konuşmak pekte sahici olamamaktadır. Zira, çalışma barışını bozan her müdahale sisteme olan güveni sarsacaktır. Bu eğitim adına fayda değil, sıkıntı üreten bir durumdur.

       Örneğin, teftiş yapısıyla ilgili yapılan değişiklikler neticesinde, rol, görev, yetki ve özlük hakları olarak; göreve atanma şekli, aynı olmasına karşın, üç tür özlük hakkı olan müfettiş kategorisi oluşmuş durumda. Bakanlığa alınan Bakanlık maarif müfettişleri ile illerde bırakılan maarif müfettişlerinin özlük hakları konusunda ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Daha önce bakanlık müfettişi olup da illerde bırakılan maarif müfettişleri özlük haklarını devam ettirmektedir. Yani üç farklı kategori, iki farklı özlük hakkı bulunmaktadır. Bu durum, denetim sistemi açısından tanımlanması zor bir uygulamadır. Bunun böyle olması, müfettiş meslek grubunun, sistemi benimseyip güven duyup ve çalışma barışını içinde yaşamasına engel olan bir uygulamadır. Yeni süreçte çalışma barışını olumsuz etkileyen uygulamalardan vazgeçileceği vizyon belgesinde belirtilmiştir. Ancak, vizyon belgesinde belirtilen genel ilke/çerçevelerin hayata geçirilmesi hususunda somut adımlar halen beklenilmektedir.

       Diğer yandan, yapılan bu değişikliklerin hukuki olmadığı yüksek mahkeme tarafından teyit edilmesi apayrı bir sıkıntının kaynağını da oluşturmaktadır. Devletin en temel özelliği yaptığı iş ve eylemlerini hukuk zemininde icra etmesidir. Bu yapılmıyorsa diye bir önerme kurmak bile abesle iştigaldir. Hele hele eğitim işiyle uğraşan bir bakanlığın hukukun gereğini yerine getirmesi, genç nesillere örnek/tutarlı olma açılarından hayati öneme sahiptir. Yargı kararı sonrası oluşan iptal durumları hukuksal anlamda hükümsüzlüğü gündeme getirecektir. Böyle bir durumda yapılan idari eylemlerin hepsi sakatlanacaktır. Örneğin, yasal yetkisi elinden alınan müfettişin soruşturma yapması neticesinde getirilen idari/disiplin/mali teklifler sonrasında gidilen idari yargı mercilerince iptal edilmesi durumunda, telafisi imkânsız sıkıntıları gündeme taşınacaktır. Zira aynı şekilde yargı sonrası iptal edilen kadroların halen soruşturma ya da denetim işlerine devam etmesi akabinde yine telafisi mümkün olmayan hukuksal sakatlıkları gündeme getirecektir. İnanıyoruz ki, gereken hassasiyet elbette gösterilmektedir. Bu alanla ilgili olarak, olması gereken düzenlemelerden sonra denetim işiyle ilgili modelin ne olacağı öncelikle masaya yatırılması gerekir. Zira yapısal düzenlemeler, içeriğin doğru yürütülmesi amacıyla yapılırlar. Bu noktada nasıl bir teftiş ve mesleki rehberlik modeli gerekli sorusunun cevabı aranır.

            Mevcut haliyle (bir önceki dönem) denetim faaliyetlerinde uygulanan yöntem ve kurum/öğretmen değerlendirmesine yönelik ölçüm kriterlerinin statik kurallar içermesidir. Standart oluşturma, yapılan faaliyetlerin ölçümü için gerekli olabilir. Ölçülemeyen başarı, başarı değildir. Ancak, standart kendi içinde durağanlığı da barındırır. Özellikle eğitim faaliyetlerini belirli standart kalıplar içerisine hapsederek, yapılan değerlemeyi de bu standartlara ne kadar uyuldu olarak (yapıldı/yapılmadı, var/yok çeteleleri) yapılan değerlendirmeler, gelişimden ziyade, kendi doğal sürecinde bile olabilecek yaratıcılıklara engel olur. Belki standart kavramına yüklenen anlamın açıklığa kavuşması, alanının genişletilmesi sorunun çözüme katkı sağlayabilir. Denetim adına yapılan faaliyetlerin, rutinin yapılıp yapılmadığını kontrol etmek gibi statik eylemlerin, verimliliğe ne derece katkı sağladığının da ayrıca analiz edilmesi gerekir. Güvenirliliği ve geçerliliği test edilmiş esnek ve fonksiyonel ölçeklerin geliştirilmesi gerekir.

       Ayrıca eğitim kurumları ve öğretmenlerin her yıl yapılan rutin rehberlik ve denetim çalışmalarının etkinliğini de masaya yatırmak gerekir. Ya da eğitim kurumlarının özerk bir kurum olduğu anlayışıyla; eğitim öğretime yönelik faaliyetlerin başarısının kurum yönetimince yapılması, belki ihtiyaç duyulması halinde teknik destek anlamında dış gözlem ve değerlendirme amacıyla denetim elemanının çağrılması yönünde de model önerileri gündeme getirilebilir. Halen uygulamada olan ve öğretmen değerlendirmesi için kullanılan ölçeklerin bilimsel olmadığının yanında, bu ölçeklerin daha çok sürecin değerlendirilmesi için yeterli olmadığı hususlarının da göz ardı edilmemesi gerekir. Üstelik bu denetim faaliyetlerinin kısmi zaman diliminde yapılması ve değerlendirilmesi her zaman tartışma konusu olmuştur. Sınırlı (ya da ölçülüp değerlendirilmek için yeteri kadar zaman tanınmaması) zaman içerisindeki gözlemlerle, yüz dereceleme üzerinden verilen puanların isabetliliği bilimsel olmaktan uzaktır. Süreç değerlendirme için, dış denetim faaliyetlerinin ne derece gerçekçi ve etkili olabileceği tartışmaya açıktır.

            Özetle, eğitim işi belli bir düşünce ve tercihlerin ya da daha alt düzeyde politik tartışmaların konusu olmaması gerekir. Eğitim sistemi, işi bilen ve kaygı duyan üç beş kişinin çabasıyla da düzelme yoluna giremez. Bu noktada tüm kesimleri kuşatan müşterek bilinç ile “eğitim doğruları” üzerinde uzlaşarak ve devlet politikası ile sistemi düzeltebiliriz. Aksi durumda hep patinaj halinde kalmaya mahkûm olmaktır. Vesselam…

Zafer Özer-Maarif Müfettişi