Avşar (Afşar, Alpşar) Türkleri Oğuzlar, Bozoklar, Yıldız Han silsilesinde yer almakta olup; Oğuzların en kalabalık uruklarındandır. Avşar adı savaşçı, vahşi hayvan avına meraklı, işini çabuk gören gibi anlamlara gelmektedir. Avşarların ongunu şah kartalıdır. İmparatorluk, hanlık, atabeylik, beylik gibi çok sayıda siyasî örgütlenmeye imza atmış olan Avşarlar (Afşar, Alpşar) günümüzde Asya, Avrupa ve Afrika’ya dağılmış olarak varlıklarını sürdürmektedirler.

Avşarlardan tarihte ilk kez M.Ö. 500’lü yıllarda Doğu Karadeniz’de bugünkü Artvin ilimizin sınırları içinde kalan bir yerleşim birimi ve ırmak adı olarak söz edilmektedir. Sakalara (İskit) yenilen Perslerin barış teklif etmeleri, M.Ö. 624 (kimilerince de M.Ö. 625) yılında gerçekleşen barış yemeğinde Alp Er Tunga’yı zehirlemek suretiyle öldürülmeleri, Anadolu’daki Saka (İskit) hâkimiyetinin son bulması diye giden süreçte Saka ordusunda bulunan Avşarlar kuzeye, Doğu Karadeniz dağlarına doğru çekilmiş olmalıdırlar. “Tarihin babası” lakaplı Herodot da Tokat’ın Zile ilçesi yakınlarında Perslerin bir hile ile Sakaları yendiğinden, bu olaydan sonra Anadolu’da Saka hâkimiyetinin son bulduğundan söz etmektedir. Kimi araştırmacılar ise bu suikastın Güney Azerbaycan’da bulunan Urmu (Urmiye) Gölü kıyısında gerçekleştiğini ileri sürmektedirler. Daha sonra -muhtemelen- Azerbaycan’ın başkenti Bakü’ye ev sahipliği yapan Apşaron (Afşaran) Yarımadası’na göçen Avşarlar, buradan da -Dağıstan’da bulunan Derbent Geçidi’ni aşıp- Özbekistan’a geçmişlerdir. Özbekistan’ın kuzey taraflarına; Seyhun kıyılarına yerleşen Avşarlar burasını kışlak, Altay Dağlarını ise yaylak olarak bellemişler ve iki bölge arasında git-gel’li bir ömür sürmüşlerdir. Alp Er Tunga'nın ölümünden sonra, onun soyundan gelen Tomris Hatun'un Persleri ağır bir yenilgiye uğratıp Türk Devletini yeniden ayağa kaldırdığı yer de Özbekistan taraflarıdır bilindiği üzere.

Saka, Hun, Göktürk, Hazar gibi Türk kağanlıklarına bağlı yaşayan ve nüfusları artan Avşarlar, daha sonra Oğuz Yabgu Devletinin kuruluşuna önayak olan uruklardan birisi olarak tarih sahnesine tekrar çıkmışlardır. 10. yüzyılda Müslüman olan Avşarlar, 11. yüzyıldan itibaren siyasî ve askerî açıdan ağırlıklarını hissettirmeye başlamışlardır. Sonrasında önce Türkmenistan’a, oradan da Horasan’a inen Avşarlar Oğuz Yabgu Devletinin varisi olan Büyük Selçuklu Devletinin -siyasî ve askerî açıdan- en önemli unsurlarından olmuşlardır. Anadolu'nun yeniden Türk yurdu olmasında büyük emeği geçen Aksungur; Musul'un ve sonrasında Halep'in de atabeyi olan, Haçlıların Ortadoğu'dan kovulmalarını ve Ortadoğu Türk Devletinin kurulmasını sağlayan Nureddin Zengi; Huzistan (Oğuzistan) yöresinde efsane olan Aydoğdu Bey gibi ünlü Selçuklu komutan ve devlet adamları Avşar kökenlidir.

Büyük Selçuklu ve sonrasında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca birçok Anadolu beyliği ortaya çıkmıştır. Hatta bu beyliklerin yarıya yakını da yine Avşarlarca kurulmuştur. Fırat Irmağı’ndan, Aydın’a kadar uzanan Güney Anadolu’daki beyliklerin tümünde Avşarların imzası vardır. Bu beyliklerden biri de Türkçenin resmî dil ilân edilmesi, Türkçe tıp kitabı yazılması, Alanya’da tersane kurulması, mehter takımının kurulması gibi ilklere imza atan Karamanoğullarıdır. Osmanlı’nın zamanla güçlenerek, komşu beylikleri birer birer ortadan kaldırmaya başlaması ile Osmanlı-Karamanlı çekişmesi de ister istemez alevlenmiştir. Fatih Sultan Mehmet’in, Karamanoğullarını yenmesi ve bir kısım Avşar oymaklarını Balkanlara sürgün ederek, zorunlu iskâna tâbi tutması ile Karamanoğulları Beyliğini oluşturan Avşar oymakları/obaları için zorlu bir süreç de başlamış olur.

Osmanlı Devletinin günümüzde Bulgaristan, Yunanistan, Makedonya, Arnavutluk, Kosova, Bosna gibi adlarla anılan Balkan ülkelerine Türkmen oymak ve obalarını -özellikle de Avşarları- sürgün etmeye başlaması İstanbul'un fethinden sonra hız kazanmıştır. Misal Atatürk’ün obası da Karamanoğlu Avşarlarının Kızıllar Oymağından olup, bu süreçte Makedonya’nın Kocacık Beli’ne (geçit) 1471-72 (Rumî takvimden dolayı ikilik söz konusu..) ileri karakol amaçlı sürgün/zorunlu iskân edilmiştir. Osmanlı’nın sürgün/zorunlu iskân siyasetine boğun eğmeyen bir kısım Saruhanoğlu Avşar oymakları/obaları Azerbaycan'ın Karabağ yöresine çekilmişler ve güneyden çıkan Civanşir Avşarları ile birlikte Karabağ Hanlığını kurmuşlardır. Avşar kökenli Rauf Denktaş’ın obası Karaman’dan; Avşarların Deller (Deliler) Oymağından olan Alparslan Türkeş’in obası Kayseri’den alınarak, Kıbrıs’a sürgün/zorunlu iskân edilmişlerdir. Yine Basra ve Kahire’deki devşirme valilerin iftiralarına kanan Kanunî Sultan Süleyman’ın emri ile haksız yere idam edilen ünlü amiral ve coğrafya bilgini Piri Reis de Karamanoğulları Avşarlarından olup, 8 yaşına kadar Karaman yöresinde yaşamıştır.

1516-17 yıllarındaki seferlerle tebaasındaki Türklerin % 60’ının Kıpçak, % 30’unun Çerkez, % 10’unun Oğuz Boyundan olduğu söylenen Ed-Devlet’it Turkiyya (Memluklar) hâkimiyetine son veren Yavuz Sultan Selim, bölgedeki yoğun Kıpçak ve daha az miktardaki Çerkez nüfusuna karşı önlem almak ister. Yavuz Sultan Selim’in Suriye ve Mısır seferleri sonrasında -başta Karamanoğullarından olmak üzere- 200 bin çadırlık Avşar oymak ve obaları Anadolu’dan alınarak, Akdeniz kıyılarına özellikle de Libya-Cezayir hattına zorunlu iskân edilmiştir. Osmanlı Devleti böylelikle hem Karamanoğullarına bağlı veya onlara yakın duran Avşar oymaklarının gücünü tamamen zayıflatmak hem de Mısır-Suriye hattındaki Kıpçak-Çerkez nüfusunu dengelemek istemiştir. Ve tabi Kuzey Afrika'yı elinde tutmak!.. Yine Gazze-Balıkesir hattında; Akdeniz kıyılarına ülke sınırlarının güvenliği, hac yolunun güvenliği gibi gerekçelerle Yörük/Türkmenlerin özellikle de Avşarların yerleştirilmeleri de cabası.

Avşarların karşı karşıya kaldığı son sürgün/zorunlu iskân ise Horasan'dan çıkıp gelen Nadir Şah'ın, Tebriz merkezli bir cihan devleti kurması ile ortaya çıkmıştır. Abhazya'dan, Arabistan Yarımadasına; Kerkük'ten, Çin'in Kansu yöresine kadar uzanan Avşar İmparatorluğu, Osmanlı Devletini oldukça kaygılandırmış ve Doğu Anadolu'daki Avşar oymak ve obalarını yurdun başka yerlerine dağıtarak, yerlerine Rus zulmünden kaçıp gelen Çerkezleri yerleştirmek böylelikle Avşarları, Çerkezlerle dengelemek yoluna gitmişlerdir. Bu yanlış siyaset sonucu Niğde'den, Halep'e kadar etkili olan bir kalkışmanın (isyan) da fitili ateşlenmiş ve Osmanlı'nın başını 100 yıldan fazla ağrıtmıştır. Avşarların Karahacılı Oymağının Hocalı Obasından olan Dadaloğlu'nun dağlara-taşlara kazınan "Ferman padişahın, dağlar bizimdir!" sözü bu dönemde söylenmiş, dahası kalkışmanın da parolası olmuştur.

Avşarlar 1711-1835 yılları arasında Libya’da bir de beylik kurmuşlardır. 1911-12’de Trablusgarp’ta Enver Paşa ve Atatürk gibi “Teşkilat-ı Mahsusa” üyesi Türk subaylarının örgütlediği yerel halk da yine bu Avşarlardır. Hatta Arap aşiretlerinin birçoğu da İtalyanlarla işbirliği yapmıştır. Libya’daki Avşar Türkleri hâlâ Karamanoğullarının yadigârı olan yonca yaprağı şeklindeki üç hilalli bayrağı kullanmaktadırlar. Yeri gelmişken Osmanlı ordusunun simgesi olan üç hilalli sancağın asıl sahiplerinin de Karamanoğulları olduğu söylenmektedir. Libya'da -şimdilerde- Teşkilat-ı Mahsusa’nın yadigârı olan ay-yıldızlı bayrakları ile yedi düvele meydan okuyarak emperyalizme direnen mücahitlerin birçoğu da yine o gönderilen 200 bin çadırlık Avşar Yörüklerinin torunlarıdır. Evlad-ı fatihan olan bu insanlar Türk Dışişleri, Türk ordusu ve MİT ile eşgüdüm (koordine) halinde dün olduğu gibi bugün de destan yazmaya devam etmektedirler.

Günümüzde sadece Libya’da 1 milyon civarında ve Libya-Cezayir-Fas-Tunus hattında 2 milyonu aşkın Avşar Türkmen’i olduğu söylenmekle birlikte, bu sayının en az 3-4 kat daha fazla olması kuvvetle muhtemeldir. Bölgedeki Avşar nüfusunun ne kadar olduğunun tespit edilmesi; bu kardeşlerimizin korunup-kollanması, haklarının-hukuklarının uluslararası kamuoyu ve kuruluşlar nezdinde gözetilmesi gerekmektedir. Bu konuda, -başta T.C. Dışişleri Bakanlığı olmak üzere- ilgili/yetkili kurum ve kuruluşlara büyük iş düşmekte, önemli sorumlulukları bulunmaktadır.

Her ne kadar Avşar oymak ve obaları Osmanlı’nın sürgün/zorunlu iskân siyasetinden çok çekmiş olsalar da, Balkanlarda -ABD’li tarihçi Mc. Carthy’nin tespitlerine göre- 2 milyondan fazla kayıp vermiş ve yine Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’da benzer acılar yaşamış olsalar da bu oymakların, obaların Ahıska’ya, Balkanlara, Kıbrıs'a, Türkmendağı’na, Trablus’a ne amaçla gönderildikleri ve/veya iskân edildikleri günümüz jeopolitiğinde yerine getirdikleri vatan-millet hizmetiyle bir kez daha ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Savaşçı kişiliklerinin yanı sıra Türkçe sevgisi, Türkçeye olan bağlılıkları ile de öne çıkan Avşarlar, Oğuz Kağan’ın delişmen ruhlu torunlarıdır. Dokudukları kilim ve halıdan; oynadıkları halay ve zeybeğe; çığırdıkları ağıt ve bozlaktan, çifte su verdikleri kılıç ve temrene kadar yaşattıkları değerlerle Türk sezgisinin (feraset), Türk irfanının (culture/kültür) taşıyıcı direkleri (colon/kolon) olarak millî özelliklerini (haslet) hiçbir zaman kaybetmemişlerdir. Dadaloğlu pîrimizin de dediği gibi: Aslı kurttur, kurt yavrusu kurt olur!.

Aziz Dolu Atabey

https://azizdolu.wordpress.com/