Yaklaşık iki yıl önce bir fotoğraf görmüştüm. Fotoğrafta üç tane kurşunkalem vardı. Bir tanesi çok sivri önde, diğerleri ise körelmiş halde altta, geri planda duruyordu. Aslında herkes için sıradan bir fotoğraf gibi görünmesine rağmen çok şey anlatıyordu. Bu fotoğrafı görünce, örgütler, yönetim sistemleri ve yöneticiler gözümün önünde belirdi. Bu fotoğrafta sivri uçlu ve en öndeki kurşunkalem, örgütlerde çok fazla çalışmadığı, bilgi ve beceri sahibi olmadığı halde el üstünde tutulan, yıpranmadığı halde en önde hatta yönetici konumunda olan kişileri bana hatırlattı. Çalışmaktan körelmiş olan kurşunkalemler ise, bilgili, becerikli fakat kendisini pazarlamasını, ifade etmesini bilmeyen ve zorunlu olarak emeklilik gününü doldurmaya çalışan personeli gözümün önünde canlandırdı.

Çalıştığı örgütü defalarca zarara uğratan, örgüte katma değer yaratamayan fakat makam ve mevki işgal eden kişilerin bu davranışları Türkçe literatürde “Kifayetsiz Muhteris” yabancı literatürde ise Dunning-Kruger Sendromu” olarak bilinir. Dunning-Kruger adındaki iki psikolog Cornell Üniversitesinde bir araştırma yaptılar. Araştırma sorusu aslında çok basitti. Sınavdan çıkan öğrencilere “Sınav nasıl geçti?” sorusunu sordular. Sınavda soruların %10’unu bile doğru cevaplandıramayan öğrencilerin, kendilerine çok güvendikleri ve çok yüksek not beklentisi içerisinde olduklarını gördüler. Bu öğrenciler, sınavdaki soruların %60’ına kesin doğru cevap verdiklerini, iyi günlerinde olmaları halinde %70 başarıyı bile zorlayacaklarını ileri sürdüklerine şahit oldular. Soruların %90’ına doğru cevap verenlerin ise, başarılarını %70 düzeyinde gördüklerini ve oldukça alçakgönüllü davranışlar sergilediklerini saptadılar. Bu araştırmanın sonucunda, bilgisiz, beceriksiz ve yetersiz kişilerin kendilerini "İşlerinde çok iyi olduğuna" yürekten inandıkları, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymadığı! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşündüğü! Sonucuna ulaştılar. Bu durum, siyasi partilerin bürokrat atadığı, personelin atama ve yükselme sürecinde sendikaların etkin olduğu toplumlarda, feodal kültürün baskın yaşandığı ülkelerde sıklıkla görülebilen bir sorundur. Genellikle idari kadrolar bu kişilere ulufe gibi dağıtılır. Süreçte bilgisizler yetkili, bilgililer yetkisiz hale gelir.

Dunning- Kruger Sendromu ile ilgili yapılan araştırmanın sonucunda yazılan raporda şu başlıklar yer aldı: Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir. Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler. Nitelikleri, eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.

Niteliksiz kişiler, nitelikli kişileri çevresinde barındırmak istemezler. Nitelikli çalışanlara karşı mobbing uygulamaya başlarlar. Mobbing mağdurları ya örgütü terk eder ya da örgütsel sessizliğe bürünürler. Böylece olası rakipler ve tehditler, kifayetsiz muhterisler tarafından etkisiz hale getirilmiş olur. Kendi ışığına güvenenler, başkalarının ışığının parlak olmasından korkmazlar. Niteliksiz kişiler aynı örgütte kadrolaşmaya başladıklarında herkes aynı şekilde düşündüğü için kimse düşünmez olur. Herkes beynin A ya da B çeyreğindedir. Örgütlerin bu haline “Akraba Evliliği” adını veriyorum. Bu şekilde doğan çocukların çoğunun sakat olma riski vardır.

Niteliksiz insanların, Kiyafetsiz Muhterislerin örgütlendiği yapılanmalar “YellowStone Parkı” travmasına maruz kalır. Yellowstone Parkında yaşayan kurtlar alınır ve parkta sadece geyikler kalır. Geyikler parkın besin zincirini yok ederler. Pek çok hayvan türü ortadan kalktığı gibi, bitki örtüsü, dereler ve su kaynakları da yok olmaya başlar. Parka 1995 yılında 14 tane kurt salınır. Kurtların gelişiyle birlikte geyikler başka alanlara kaçmaya başlar. Geyiklerin sayısal olarak azalmasıyla birlikte bitkilerin büyümesi hızlanır. Kavak ve söğüt ağaçlarının sayısında artış yaşanır. Ağaç ve çalılıkların artışıyla birlikte daha çok böcek ve yemiş yetişmeye başlar. Bu çeşitlilik birçok kuş ve hayvan türünün parka göç etmesinde etkili olur. Daha önce parkta yaşayan kunduzlar geri dönerler. Kunduzların yaptığı barajlar su samuru, misk sıçanı ve farklı sürüngenlerin yaşam alanı olur. Kurtlar sayısal olarak artış gösteren çakalları yok ettiği için tavşan sayısında da artış meydana gelir. Bu durum parkta yaşayan kızıl tilki, sansar ve porsuk gibi hayvanların av sayısının artmasında etkili olur. Kel kartallar parka gelmeye başlarlar. Kurtlar, parktaki nehirlerin dahi akışını değiştirirler. Bitki örtüsünün artması ve çeşitlenmesi ile birlikte erozyon azalır ve nehir yatakları sabit hale gelir. Su kanalları genişler. 14 kurt parkın her açıdan değişmesine ve daha yaşanabilir bir ekolojik yapıya kavuşmasında etkili olur.

Örgütlerde Yellowstone Parkına benzer. Hep aynı düşünen, aynı şekilde sorun çözen ve aynı şekilde davranış sergileyen kişilerden oluşursa farklılık ortaya çıkmaz. Bu durum, örgütün habitatını bozar. Örgütleri yaşatmak ve daha etkili hale dönüştürmek istiyorsak, farklılıkları bir zenginlik olarak görmek zorundayız. Yapılan araştırmalarda beynin A-B-C ve D çeyreğinden oluştuğu, her bir çeyreğin farklı algı ve yaratıcılığa sahip olduğu ileri sürülmektedir. Bu sebeple örgütlerin ekolojik dengesini kurmak istiyorsak, farklılıklarla çalışmak ve farklılıklara yaşam alanı sunmak zorundayız.