Kılık-kıyafet meselesi, bugünkü manada Türk modernleşmesine bağlı olarak gelişen bir durumdur. Şehirleşme, üretim araçlarının değişimi, kabul gören kültürel paradigmaya uygun dizayn edilen yaşam biçimi doğal olarak günlük yaşamın her alanına doğrudan ya da dolaylı olarak müdahale etmiştir. Bu minvalde gündeme gelen kılık kıyafet alanındaki değişimler, Türk Toplumunca geleneksel/kültürel olarak kabul gören tarz ve uygulamalarla çeliştiği düşünüldüğü için belli dönemlerde kriz olarak toplumu hep meşgul etmiştir. Bu durum, Türk toplumundaki batılılaşma serüvenine bağlı genel kültürel değişimin farklı bir iz düşümü olarak değerlendirilebilir. Kılık kıyafet düzenlemeleri, özel alandan ziyade kamu alanında nasıl olması(hangi tip ve standartta)  gerektiği temel tartışma konusu olmuştur. Halen bu meseleye toplumsal kabul ve hukuki olarak çözüm bulunmuş değil. Kamu hizmeti icra eden kamu görevlilerinin yürüttükleri hizmeti daha etkili/nitelikli/sağlıklı yapabilmelerinde kılık kıyafetin bir etkisinin olup olmadığı başka bir tartışma konusudur. Ancak halen kamu hizmetinde bulunan tüm memurların nasıl giyinmesi gerektiği ile ilgili mevzuat düzenlemesi olmasına rağmen genel anlamda bu düzenlemeye uyulmaması hali, hukuki ve toplumsal nazarda bazı tartışmaları gündeme getirmektedir

       Devlet Memurlarının kılık kıyafetini düzenleyen yönetmelik en son olarak 08 Ekim 2013 tarihinde değişmişti. Ancak bu değişim sadece kadın memurların başörtü takabilmesine yönelik bir uygulamaydı. Yönetmeliğin düzenleyici diğer hükümleri herkesi kapsayacak şekilde halen hükmünü devam ettirmektedir.  

       Düzenleyici hükümlere yönelik olarak bazı sendikalar “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik’in 5. maddesinde hala hükmünü sürdüren kravat zorunluluğu, saç ve favori uzunluğu, sakal bırakma yasağı, bıyık şekli” gibi sınırlama ve yasaklara son verilmesi yönünde “sivil itaatsizlik”, “özgür giyim" eylemini gündeme getirdiler. Bu eyleme katılan sendikalar arasında maksat farkı olmasının yanında ortaklaşılan nokta “özgürlük” olması manidar bir durum.

       Ancak son zamanlarda sendikaların çalışan üyeleri ile ilgili olarak aldıkları serbest kıyafet kararı, kamuda yönetici konumundaki amir ve memurlar ile pek çok vatandaş tarafından rahatsız edici bir uygulama olarak görülmeye ve bu rahatsızlık dillendirilmeye başlandı. Söz konusu meseleyle ilgili olarak rahatsızlık oluşturan konuları beş yıl öncesi de gündeme getirmiştim. Bu süreçte her hangi bir mevzuat düzenlemesi halen yapılmış değil.

       Genel olarak kamu hizmetinde, özelde okullarımızdaki “kılık kıyafet” serbestliğine yönelik “sivil itaatsizlik” uygulamalarıyla ilgili olarak problem alanlarını kısaca özetlemek gerekirse;

       1-Veliler ya da her hangi bir sebeple okula giden vatandaşlarımız öğretmenlerin kılık kıyafetindeki aşırı çeşitlilikten rahatsızlık duymaktalar. Onların gözünde öğretmen model olma gibi bir zorunluluğu taşımaktadır. Toplumun ekseriyetinin “kabul alanı” dışına çıkan kıyafet tercihleri ciddi bir tartışmayı gündeme taşımıştır. Vatandaş okul dışındaki kamu alanındaki kıyafet çeşitliğine pek karışmasa da, okullarda daha nizami, düzgün ve kabul edilebilir kıyafetin sergilenmesini istemektedir. Kot pantolon, şalvar, sakal, vücut hatlarını belirginleştiren dar kalıp tercihler vs. hemen hemen her okulda özgürlük adına fiilen uygulamaya girmiş durumda. Olması gereken durum ile olan durum, nitelik açısından nasıl ve hangi ölçüye göre değerlendirilmeli?

       2-Sendikal eylemlerin niteliği ile yürürlükteki yasal hükümler arasında oluşan problemin çözümü yeni karmaşaları gündeme getirmektedir. Mer’i mevzuat ile uluslararası hukukun birbiriyle çelişmesi durumunda kazanan taraf elbette sendikal karar ve bireyler olmaktadır. Bu işin kaybedeni kamu hizmetidir.

Birisi sendikalı, diğeri sendikasız aynı eylemi yapan iki memura uygulanan ceza,  hem hukuki hem de ahlaki sorunları gündeme getirmektedir. Sendika kararı gereği itaatsizlik sonucu memura verilen ceza; sendikalıda uygulanamıyor, sendikasızda uygulanabiliyor. Diğer yandan sendikal eylemlerin süresi ve eylemin niteliği ile ilgili yasal boşluk bulunmaktadır. Örneğin, bir eylemin süresi ne kadar olabilir? Sınırı olamayan eylemler ciddi anlamda kamu işinin aksaması ya da mer’i mevzuat ile oluşan çelişkiler neticesinde hukuki karmaşaların oluşması anlamına da gelir.

       3-Sivil itaatsizliğin(kılık kıyafetle ilgili) okullar ayağındaki maksat ve uygulamaların “özgürlük” ekseninde değerlendirilmesinin yanında “pedagojik ve etik” açılardan tartışılması zannedersem yapılmıyor. Kılık kıyafet eğitimsel açılardan belli ölçülerde disipline katkı sağlayan bir araç ve asıl önemlisi de olumlu vatandaş ve öğrenci tutumlarını oluşturan “değer algısı” olarak görülmesi ıskalanan bir durum. Elbette tek tip kıyafet totaliter rejimlerin uyguladığı bir insan hakkı ihlalidir. Burada bahse konu alan, eğitim faaliyetin yapıldığı okullar olunca herkes tarafından kabul alanına girmiş bir “kılık kıyafet”  beklentisi sağlıklı iletişim ve eğitim ortamı için gerekebilir. Değer atfetme çoğu kez imajla alakalıdır. Bir eğitimcinin bu hususu en iyi bilen olması gerekir. Ölçü ne olmalıdır dersek: cevap bir o kadar basittir. Eğer referans alanımız inançlarımızsa şu önerilebilir. “Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Güzelce giyinip kuşanasınız. Kılık kıyafetinizi düzeltiniz. Ta ki insanlar arasında siyah üzerindeki beyaz gibi seçkin görünesiniz."

       4-Devlet teşekkülü zafiyet alanı götürmez. Modern demokratik hukuk devletinin en önemli özelliklerinin başında, kamu düzeninin teminat altında olmasıdır.  Bundan dolayıdır ki her kesim kendini sistem içinde “emin” hisseder.  En mikro düzeydeki karmaşa, aslında makro karmaşanın öncülleridir. Devlet bu noktada, koyacağı kuralları bireyin ihtiyacına göre düzenlemeli, devrini tamamlamış kuralları ivedilikle yenilemelidir. Ancak sistem boşluk götürmez. Boşluk yerini karmaşaya bırakır. Hele hele eğitim kurumlarındaki boşlukların telafisi pekte mümkün olmamaktadır. Şu an okullarımızda her kesimin rahatsız olduğu bir takım uygulamalar mevcut. Yasallık ve fiili durum karmaşası bir takım sorunları gündeme taşımaktadır. Bunun bir an önce çözüme kavuşturulması herkes için ve özellikle eğitim için gereklidir. Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi; sivil yaşantıda, kamu görevinde özellikle okullarımızda sınırı belli olmayan çeşitliliğin ötesinde kıyafet uygulamasında bir dağınık durum söz konusu. Özgürlüğü kısıtlamamak kaydıyla her iş yerinde bir düzen ve intizamın olması herkesçe istenen bir durum. Bireylere sağlanan özgürlük, (kamu/okul için) ortalama bir “kılık” halinin gösterilmesine engelse orada cidden üstü örtülü bir problem vardır.  Yasa koyucunun da bir an evvel fiili durum ile yasallık arasındaki çelişkiyi makul/toplumsal kabulü olan bir çözüme kavuşturması mevcut karmaşanın sona ermesi noktasında  daha isabetli bir yaklaşım olacaktır. Vesselam…

Zafer ÖZER-Maarif Müfettişi