Öğrenciler üzerinde yaptığım gözlemler neticesinde öğrenci başarısını olumsuz yönde etkileyen pek çok faktör arasında hızlı düşünme sorununun önemli rol oynadığını gördüm. Öğrencilere bir soru sorduğumda bazı öğrenciler, diğer öğrencilere göre daha hızlı düşünüp görüşünü açıklamaya çalışıyordu. Bu esnada ilk aklına gelen cevabı söyleyen öğrencilerin, diğer arkadaşlarına göre kendisinin daha akıllı ya da daha bilgili olduğunu ispatlamaya çalıştıklarını fark ettim. Bu olumsuz durumun sebebini, öğrenci olduğumuz yıllarda öğretmenlerin: Bu soruyu kim önce çözecek? sözleriyle başlayan bir sürecin üniversiteye kadar yansıması olarak değerlendirdim.

Sorulan soruya hızlı düşünüp herkesten önce cevap vermek, kültürümüzde kutsanan bir davranıştır. Hızlı düşünüp herkesten önce cevap veren öğrencilerin çoğunluğunun dikkat sorunu olduğuna, çoğunluğunun bazı bilgileri bildiği halde kullanamadığına ve olaylar arasında ilişki kuramadığına, olayları, olguları birbirinden ayırt edemediğine şahit oluyoruz.

Kamu yönetimi ya da özel sektörün kararları incelediğinde, toplum olarak hızlı düşündüğümüz, hızlı karar verdiğimiz ortaya çıkmaktadır. Çok kısa zamanda karar verip kabul edilen, sonra toplumsal baskı ortaya çıkınca modellerin yamalı bohçaya dönüşüyor. Bu durum, yerleşik özellikler göstermeyen göçer toplumlarda “göç yolda düzülür” algısından başka bir şey değildir.

2002 yılı Nobel ödüllü yazar ve bilim insanı Daniel Kahneman’ın “Hızlı ve Yavaş Düşünme” adlı bir kitabı yayımlandı. Bu kitap, hızlı ve yavaş düşünen kişileri, örgütleri, yönetimleri konu edinir. Türk toplumu, kitapta yazılan bilgilere göre hızlı düşünmekte ve hızlı karar almaktadır. Bu yüzden de kararlar sürekli değişmekte ya da uygulanma sürecinde sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Karar süreçlerinde düşünme ve deneyime dayalı karar verme, duyuşsal özelliklerin etkisinde kalma anlamına gelir. Odasından son çıkanın etkisi altında kalarak karar veren onlarca üst düzey yöneticisi vardır. Bir televizyon programında rahmetli Alpaslan Türkeş, 27 Mayıs 1960 Askeri Müdahalesini anlatıyordu. O devrin en üst düzey komutanı Cemal Madanoğlu hakkında şu sözleri söylemişti: Cemal Bey, odasından en son çıkan kişinin etkisiyle karar verirdi. Hızlı karar verme süreci de, en son maruz kalınan bilginin etkisinde kalıp karar vermek ve eyleme geçmekten başka bir şey değildir.

Devlet aklı denen bir kavram vardır. Aslında devlet aklı ile hem geçmişi, hem yaşanan anı hem de geleceği irdeler. Yaşadığı her olay bir ders çıkarma ve öğrenme sürecidir. Karar alırken devletler, devlet aklını işe koşar. Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında bataklıktan orduyu geçiremez. Atalarından öğrendiği tekniği kullanır. Bu teknik koyunların yapağılarını bataklığın üzerine atmaktır. Yapağı bataklığın üzerinde iken, amortisör gibi vazife görür. Atlar ve arabalar bataklığa saplanıp kalmaz. Bu uygulamayı II. Dünya Savaşı’nda Mussolini tankları bataklıktan geçirmek için kullanmıştır.

Hızlı düşünmek, aslında yanlış problem çözmenin habercisidir. Derslerini yürüttüğüm bir gruba 5 tane zekâ testi vermiştim. 5 soruyu çözmek için başlama ile bitirme arasındaki süreyi ve doğru oranını incelediğimde, testi kısa zamanda teslim edenlerin çok fazla hata yaptıklarını, testi geç teslim edenlerin ise doğru yapma oranlarının daha fazla olduğunu gördüm. Testi geri dağıtıp soruları incelemelerini istediğimde, öğrenciler yanlış yaptıkları sorulardaki ipuçlarını hızlı düşündükleri için göremediklerini söylediler. Bu durum hızlı düşünmenin bir sonucudur. Okullarda öğrencilerin yavaş düşünme ve sorunu tamamen anlayıp ondan sonra sorunu çözmeye çalışmasını beklemek ve bu beceriyi kazandırmak, hatasız sonuçlara ulaşmada etkili olacaktır. Aynı zamanda karar vermek için yeterli ve güvenilir veri kaynağına ihtiyaç vardır. Veri olmadan karar vermek, bireysel ve kamusal kaynakları heba etmektir.

Eğitim sistemimiz içerisinde öğrencilere kazandırmak zorunda olduğumuz en önemli becerilerden birisi doğru veriye ulaşmak ve veri okur-yazarlık becerisini kazandırmaktır. Veri okur-yazarlık becerisine sahip olan öğrenciler, doğru verilere dayalı karar verme becerisine sahip olurlar. Üniversite tercihi yaparken inşaat mühendisliği alanını seçen bir öğrenciye neden bu alanı seçtiğini sorduğumda yaptığı açıklama bir hayli dikkatimi çekti. Öncelikle eğitim görmek istediği alanın mühendislik olduğunu, en çok da inşaat mühendisliği alanına ilgi duyduğunu ifade etti. Mühendislik alanı ile ilgili iş bulma, ücret, sosyal imkânları zorlukları araştırdığını, makina ve elektronik alanının sınırlı istihdam sunduğunu ve mezun olunan üniversitenin iş bulmada etkili olduğunu, ancak inşaat mühendisliğinin kentsel dönüşüm, konut ihtiyacı açısından sürekli talep patlaması yaşadığını, yurtiçinde iş bulamaması halinde Rusya ve Arap ülkelerinin cazip teklifler sunduğunu, bu yüzden de inşaat mühendisliğini tercih ettiğini belirtti. Bu öğrencinin veriye dayalı karar verme süreçlerini bildiği ve veri okur-yazarı olduğu ileri sürülebilir.

Hızlı düşünme ile ilgili öğrencilerle yaptığım bir çalışmada hızlı düşünmenin ne kadar sakıncalı ve tehlikeli olduğunu gördük. İnternetten aldığımız bir fotoğrafta ne gördüklerini öğrencilere sordum. Öğrenciler otobüste yolculuk yapan bir kadın gördüklerini söylediler. Bilgisayarın mausunu tıkladığımda fotoğraf küçüldü ve öğrencilerin gördükleri fotoğrafın aslında bir otobüsün üzerindeki afiş olduğu, tekrar mausu tıkladığımda apartmanın duvarındaki reklam afişi olduğu ortaya çıktı. Öğrencilere tekrar ne gördüklerini sorduğumda, öğrenciler: Apartman duvarında bulunan bir afişi gördüklerini belirttiler. Mausu tekrar tıkladığımda bir tablo olduğu ortaya çıktı. Mausu her tıklamamla birlikte görüntünün farklı boyutları ortaya çıktı. Öğrenciler bu olaydan sonra hızlı düşünüp karar vermenin, olayın bütününü görmeden parçaya odaklaşmanın hatalı karar vermedeki etkisini fark ettiler.

Sonuç olarak öğrencilere veriye dayalı karar verme ve veri okur-yazarlık becerisini kazandırmak gerekir. Veriye dayalı karar verme hızlı düşünüp karar vermenin önündeki en önemli engeldir. Öğrenci yavaş düşünüp onlarca veriyi irdeledikten sonra karar vermeye başlamışsa, daha doğru ve daha isabetli karar almaya başlamış demektir. Hızlı düşünüp karar veren öğrenciler sınavlarda bildikleri halde soruları yanlış cevaplandırdıkları için başarısız olurlar. Soruyu çözerken bir ipucuna göre karar vermek ve doğru cevaba ulaştığını sanmak, çölde su gördüğünü sanan, serap etkisi yaşayan kişilerden farksızdır. Karar aşamasında hızlı düşünüp karar verilen birçok durumda hata yapma olasılığı çok yüksektir. Çünkü verilerin azlığı, verilerin güvenilir olmaması ve verilerin bilimsel ölçütlerden uzak olması, karar verenlerin başarısız olmasında etkili olur. Doğru karar güvenilir veri, veriye dayalı karar verme, veri okur-yazarı olma ve verilere dayalı en uygun seçeneği ya da seçenekleri belirlemek ile gerçekleşir.