Türk kültüründe çocuklara hikâye anlatmak yaygın olarak kullanılan yöntemlerden birisidir. Genellikle çocukları susturmak, uyutmak ya da oyalamak amacıyla ebeveynler tarafından çocuklara hikâye ya da masal anlatılır. Benim çocukluğum da hep hikâye dinleyerek geçti. Annemin bu kadar çok hikâyeyi nasıl öğrendiğini, zihninde nasıl tuttuğunu hep merak etmişimdir. Özellikle olaylara dayalı temalı hikâye anlatması, değerleri kazanmamda çok etkili olduğunu düşünüyorum.

Annem, her akşam bir şeyi bahane edip hikâye anlatırdı. Hikâye genellikle temalı olurdu. O yaşlarda temalı olduğunu bilmiyordum. Temalı olduğunu şimdi anlıyorum. Hiç unutmadığım bir hikâyeyi sizlerle paylaşmak isterim. Osman adında küçük bir çocuk varmış. Bu çocuk, bir gün komşunun kümesinden yumurta çalmış. Annesi: Aferin oğlum, demiş. Yumurtayı pişirip afiyetle yemişler. Çocuk, komşuların kümesinden yumurta çalmaya devam etmiş. Annesi, Osman hırsızlık yaptıkça övmüş ve onu hırsızlık yapması konusunda desteklemiş. Osman büyümüş ve ülkenin en meşhur hırsızı olmuş. Hırsızlık yaparken yakalanmış. Mahkeme idamına karar vermiş. İdam edilmeden önce son isteğinin ne olduğu sorulmuş. Osman, annesini görmek istediğini söylemiş. İdam mahkûmunun son isteği yerine getirilmiş. Anne Osman’ı görünce ağlamaya başlamış. Osman: Anneciğim bu dünyadan çekip gideceğim. Dilini uzat son bir kez göreyim, demiş. Annesi dilini uzatınca, Osman annesinin dilini ısırıp koparmış. Herkes şaşırıp kalmış. Neden ısırdığı sorulduğu zaman, ilk yumurtayı çaldığı zaman annem beni uyarmış, doğru yolu göstermiş olsaydı, bugün idam mahkûmu olmazdım, demiş.

Annem bu hikâyeyi anlattıktan sonra herhangi bir konuşma yapmazdı. Ben o günlerde çocuk belleğimde, hırsızlığın kötü bir davranış olduğunu, hırsızlık yapmamak gerektiğini düşünürdüm. Öğrencilik yıllarımda sınıfta kimse yokken sınıfta birisinin bir şeyi çalınır ve benden bilinir korkusuyla hiç sınıfa girmedim. Bugün düşünüyorum. Annem acaba nasihatle, sürekli telkinle hırsızlığın kötü bir davranış olduğunu anlatmış olsaydı, bu kadar etkili olur muydu? Annemin yaptığı okullarda uygulanmaya çalışılan yapılandırmacı öğrenme yaklaşımından başka bir şey değildi…

Öğretmenlik yaptığım yıllarda öğrencilerime değer kazandırabilmek için aynı yöntemi ben de kullandım. Öğrencilerime değer kazandırmada hep hikâye anlattım. Bu anlattığım hikâyelerden birisi de Tahta Kaşıklar hikâyesiydi. Büyüklere saygı konusunda genellikle “Tahta Kaşıklar” hikâyesinden yararlandım. Tahta kaşıklar hikâyesinde, bir evde anne, baba, çocuk ve dede birlikte yaşarlar. Anne, baba ve torun demir kaşıkla dede ise başka bir yerde tahta kaşık ve tahta çanakta yemek yer. Çocuk bir gün eline bıçağı alıp tahta kaşık ve tahta çanak yapmaya başlar. Annesi neden tahta kaşık ve çanak yaptığını sorar. Çocuk: Gelecekte sizde yaşlanacaksınız ve benimle aynı evde yaşayacaksınız. O zaman yemek için sizin de tahta kaşığa ve çanağa ihtiyacınız olacak. Onları yapıyorum, demiş. Anne ve baba yaptıkları hatayı anlamışlar. Dedeyi sofralarına alıp, demir kaşık, çatal ve porselen tabakta yemek ikram etmişler. Bu hikâyeyi öğrencilerinize, çocuklarınıza anlatın, sonra da bir şey konuşmayın. Çocukların çıkarım yapmasını sağlayın.

Başarılı anne, baba, öğretmen ve politikacıların başarı sırlarının altında hikâye anlatıcılığı yatmaktadır. İyi hikâye anlatanlar hedef kitleyi daha kolay etkilemekte ve mesajlarını daha kolay vermektedirler. İş dünyasında tüm zamanların en iyi hikâye anlatıcıları Steve Job, Bill Gates ve Elon Musk olarak bilinir. Bu kişiler aynı zamanda hedef kitleyi etkilemek için hikâyenin gücünden yararlanmışlardır. Siyasette ise Winston Churchil’in başarılı bir hikâye anlatıcısı olduğunu herkes bilir.

Eğitim hayatında öğrenmenin en önemli bileşenlerinden birisi hiç şüphesiz dinlemedir. Çocuklara hikâye anlatırken onların dinleme becerilerini de geliştirmiş olursunuz. Araştırmalar çocukların ilk 36 ayda, hayatları boyunca öğrendikleri bilgilerin % 90’ını öğrendiklerini göstermektedir. Bu duruma göre çocuklara henüz altı aylıkken hikâye anlatmaya başlamanız, onların dinleme, anlama ve anlatma becerilerini geliştirme açısından önem arz etmektedir.

Hikâye dinleyen çocuklar, her gün ortalama 8 ile 12 arasında sözcük öğrenmesi gerekir. İnsan beyni sözcüklerle düşünür. Birey, ne kadar sözcük bilirse o kadar ilginç şeyler düşünür ve o kadar etkili anlatabilir, yazabilir. Çocuklar hikâye dinlerken sözcük dağarcıklarını da geliştirmiş olurlar.

Çocukların sözel ifade becerilerini geliştirmede hikâyenin gücünden yararlanmak mümkündür. Hikâye okuyup, dinleyicilere hikâye anlatan çocukların kendilerini ifade etme becerileri geliştiği gibi tahayyül yapma imkânına da sahip olurlar. Radyo dinleyen bir çocuk, radyoda dinlediği bir hikâyeyi zihninde canlandırmaya çalışırken, hayal gücü gelişir ve soyut düşünme becerisi kazanır. Televizyon izlerken her türlü durum alenen sunulduğu için çocuğun tahayyül becerisinin gelişmesi engellenmiş olur.

Hikâye anlatımı esnasında ebeveyn ile çocuk arasında bir bağ oluşur. Ebeveyn çocuğunun omzuna kolunu koyarak hikâyesini anlatır. Dokunmak, duygu aktarımında etkili bir durumdur. Cep telefonu, internet ve bilgisayar bağımlılığının yoğun yaşandığı günümüzde, anne-baba çocukları ile hikâye anlatımı yoluyla bir bağ kurmuş ve ilgiyi, dikkati hikâye üzerine çekerek çocuklarının bağımlılıktan kurtulmasını sağlamış olurlar.

Hikâyenin gücü, kitap okuma davranışının kazandırılmasında etkili olur. Aileler, her cumartesi akşamı 20.00 ile 21.00 arasını çocuklarının etkinlik saati olarak belirleyip, eş dost ve akrabalarını evlerine davet edebilirler. Çocuk herkesin bulunduğu bir ortamda okuduğu hikâyeyi anlatıp rol oynama tekniğini de kullanarak canlandırabilir. Böylece öğrendiği hikâyeyi hedef kitleye anlatmaya, herkesin pür dikkat kendisini dinlediğini fark etmeye başlayan çocuklar, daha fazla kitap okumak isteyeceklerdir. Böylece kitap okuma davranışı kazandırılabilir. Aynı zamanda çocuğun, kitap okuyan arkadaş gruplarına girmesini sağlamak doğru bir yaklaşımdır.

Sonuç olarak değerleri kazandırmanın birden çok yolu ve yöntemi olabilir. Hikâye anlatıcılığı da bu yöntemlerden en etkili olanlar arasındadır. Çocuklar için yazılmış hikâye kitaplarını okuyan ve bu hikâyeleri çocuklarına anlatan ebeveynler, çocuklarının hem bilişsel hem de duyuşsal gelişimine önemli katkı sağlamış olur. Aynı zamanda iyi seçilmiş hikâye kitapları çocukların kitap okuma alışkanlığını kazanmasını sağlayabilir. Çocukların sözcük dağarcığı geliştirilirken, verilen sözcükler kısa zamanda unutulmaktadır. Ancak bir olay, durum, hikâye ya da içerikte verilen sözcükler uzun süre hafızada kalmaktadır. İnsan beyni, bir sözcüğü ilişkilendirdiği, transfer ettiği ve kullandığı zaman daha kolay öğrenebilmektedir. Hikâye anlatımı sürecinde gizli müfredat yoluyla hem değerler hem de temel dil ve anlatım becerileri kazandırılabilir.