Yıllar önce televizyonda “İşte Hayatınız” programında bir siyasi parti liderinin hayatını izliyordum. Siyasi parti liderinin çocukluk arkadaşları, liderle ilgili anılarını anlatıyorlardı. Liderin arkadaşlarından birisinin anlattığı anı dikkatimi çekti: Biz, mahallemizdeki boş arsada futbol oynardık. X’de bizimle kan ter içinde kalana kadar futbol oynardı. Ailelerimiz bize akşam ezanı okunmadan eve gelmemizi tembih ederdi. X akşam ezanına 10 dakika kala futbolu bırakır eve koşarak giderdi. Biz akşam ezanı okunmasına rağmen futbola devam ederdik. Daha sonra annemiz ya da babamız bizi futbol sahasından almaya gelir, eve gidince de cezalandırılırdık. X hiç ceza almazdı ama biz ceza alacağımızı bile bile futbol oynamaya devam ederdik. Bütün çocukluğumuz böyle gelip geçti.

X başarılı bir siyasi parti lideri olmuştu. Arkadaşları hem okulda hem de iş hayatında başarılı olamamışlardı. Bu anıyı dinlerken deneyimlerimden de hareket ederek çevremizde bu tür insanların çok fazla olduğunu fark ettim. Prof. Dr. Nevzat Tarhan bir radyo programında insanları üç kategoriye ayırıp davranış örüntülerini anlatmıştı. Tarhan: Bazı insanlar hata yapar, ceza alır, hata yapar, ceza alır, hata yapar, ceza alır asla uslanmazlar. Biz bunlara “hödük” deriz. İkinci tipler vardır. Bunlar hata yapar, ceza alır, bir daha aynı hatayı yapmaz. Biz bunlara “eğitilebilir” deriz. Üçüncü tipler vardır. Hata yapmazlar. Başkalarını izler, başkalarının yaptığı hatalardan ders alır. Biz bunlara “mükemmel” insan deriz. Bu radyo programı ile X siyasi parti liderinin davranışları arasında ilişki kurduğumda, liderin “mükemmel” davranış sergilediği, hata yapmadan yaşamını sürdürmeye çalıştığı anlaşılıyordu.

Çevrenizde kaybedeceğini bile bile ladese giren, kaza yaptığında ölme riski olmasına rağmen, hız kesmeyen, borcunu ödemeyince evine haciz geleceğini bile bile parasını har vurup harman savuran, sınavlarda başarısız olacağını bile bile derslere devam etmeyip sınıfta aynı dersten defalarca kalan kişiler var mı? Mutlaka vardır. Bu kişiler geleceği görmekte ancak gelecekte yaşayacakları olumsuz durumları ortadan kaldırmak için çaba sarf etmemekte ya da bile bile aynı hatayı defalarca tekrar etmektedir. Einstein’in şu sözü delilik ile aptallığı ayırt etme açısından önemlidir. Delilik şüphesiz aptallıktan daha iyidir. Delilik var olmuş bir zekânın yok oluşudur. Aptallık ise, var olmamış bir zekânın var olmamaya devam etmesidir. Başka bir anlatımla, delilik zekânın yokluğudur. Aptallık ise, aynı hatayı defalarca yapıp farklı bir sonuç beklemektir.

İki yıl önce bir dinlenme tesisini çalıştıran arkadaşımın ziyaretine gitmiştim. Arkadaşım, tesiste çalışan beyaz saçlı, zayıf, kısa boylu kişiyi bana gösterip akrabası olduğunu, 37 yıl Almanya’da kalıp, Almanya’dan Türkiye’ye dönecek parası olmadığı için otostop çekerek geldiğini, akrabalarının ona sahip çıktığını, 37 yıl boyunca girdiği hiçbir işte dikiş tutturamadığını, alkol, sigara ve kumar bağımlısı olduğunu, hiç evlenmediğini anlattı. Şahısla konuşma imkânım olmamasına rağmen, yaşadığı durumun gelecek körlüğü olduğunu, zamanını, olanaklarını ve hayatını düzene sokamamasının altındaki nedenlerin neler olabileceğini araştırmaya başladım. Damasio’nun araştırmaları bu konuda oldukça açıklayıcı veriler sunmaktadır.

Antonio R. Damasio (2006, s. 221), bireylerin bile bile neden hata yaptıklarını saptamak amacıyla bir deney yaptı. Bu deneyde çok güzel döşenmiş bir salonda, kumar kâğıtlarını kullandı. Denek olarak frontal hasarı olan Elliot gibi hastaları ve normal insanları deneye aldı. Deneyde (A, B, C ve D) etiketli dört deste kâğıt kullanıldı. Oyunculara gerçeğine çok benzeyen sahte paralardan oluşan 2.000 dolarlık borç para verildi. Oyunun amacının mümkün olduğunca çok kazanmak, az kaybetmek olduğu açıklandı. Deney sonucunda frontal hasarlı hastaların defalarca deneyip kaybettikleri kâğıtları seçip oynadıkları, normal deneklerin ise, belirli bir riski alıp başarısız olduktan sonra temkinli bir şekilde oyuna devam ettikleri görüldü. Frontal hasarlı hastaların, oyunda kaybedip ceza olarak borç aldıklarında kısa bir süre temkinli davrandıkları, ancak daha sonra tekrar aynı hatayı yapmaya devam ettikleri, geleceği göremedikleri, gelecek miyopluğu yaşadıkları saptandı. Frontal hasarlı hastaların benzeri şekilde geleceği göremedikleri, o anı yaşadıkları, o anda aldıkları hazza odaklaştıkları, daha doğrusu “hedonist” davranışlar sergiledikleri görüldü.

Frontal hasarlı hastalar hırsızlık yaptıkları zaman anlaşılması halinde toplumda itibar kaybedeceklerini, cezaevine gireceklerini bilirler. Bilmelerine rağmen, o anki duygu yoğunluğuna dayalı olarak karar verip hırsızlık yaparlar. Yemek yedikten sonra keyif kahvesi ya da çayı içmeye başlayan kişi, geç kaldığı zaman uçağı kaçıracağını bilmesine rağmen, keyif çayı ya da kahvesini içmeye devam eder. Çoğunlukla da uçağı kaçırır. Bu kişiler o anki çay ya da kahve içerek aldıkları hazza, keyfe odaklanır. Sapkın davranışlar sergileyen kişilerin çoğunluğunda benzeri bir durum söz konusudur. Cinayet işleyen kişilerin bir kısmı da, suç işledikten sonra bunun bir müeyyidesi olduğunu, cezaevine gireceklerini, inançlı olanların, inançlı olmalarına rağmen dinen günah olan bir şeyi yaptıklarında ahiretlerini kaybedeceklerini bilmelerine rağmen, karar sürecinde geleceği göz ardı ederek, gelecek körlüğü yaşayarak eylemde bulunurlar.

Frontal hasarlı hastalarla yaptıklarının yanlış olduğunu, gelecekte yaşayabilecekleri olumsuz davranışları anlattığınızda, haklı olduğunuzu söyler ve çok pişman olurlar. O anda size bir daha bu hatayı yapmayacaklarını, düzgün bir hayat süreceklerinin sözünü verirler. Çok kısa zaman sonra yine aynı hatayı yaptıkları, verdikleri sözleri tutmadıklarını görürsünüz. Bu durumun nedeni, olayın yaşandığı zamanki duygulara göre karar vermeleri, geleceği kestirememeleri, o anki duygu yoğunluğunun etkisi altında kalmalarıdır. Size bir daha hata yapmayacaklarının sözünü verirken çok samimi olmalarına rağmen, sizin ya da olayın etkisi geçtikten sonra yeniden fabrika ayarlarına dönmeleri frontal hasarlı olmalarından kaynaklanır.

Literatür incelendiğinde frontal hasarlı hastaların, frontal hasarının genetik esaslara dayandığı, çocukluk dönemlerinde geçirilen kazaların sonucunda alın bölgesinin hasar görmesinin etkili olduğu ileri sürülmektedir. Frontal beynin simetrik olmaması, sağ bölgenin ya da sol bölgenin diğerine nazaran daha büyük ya da daha küçük olması da bu süreçte önemli rol oynamaktadır.

Sonuç olarak, davranış bozukluğunun psikolojik ve fiziksel temelleri vardır. Psikolojik temelli olan sorunlar psikolojik tedavi ile ortadan kaldırılabilirken, frontal hasarlı hastaların bu rahatsızlıklarının çözümü çoğu zaman bulunmamaktadır. Son yıllarda nöropsikoloji hastalarını tedavi eden hastaneler açılmış, konu hakkında yoğun araştırmalar yapılmaktadır. Okulda, ailede, sosyal çevrede bu tür rahatsızlıkları olan kişileri sürekli cezalandırmak çözüm değildir. Damasio’nun yaptığı araştırmalarda ceza kısa süreli bir etkiye sahip olmakta, daha sonra da hasta eski davranış örüntülerine geri dönmektedir. Bu kişiler geleceği görmekte, ancak anı yaşayıp o andaki hazza odaklaşıp karar vermektedirler. Bu sebeple, davranış bozukluğu olan kişilerin tedavi sürecinde beyin tomografilerinin çekilmesi ve uzman doktorlara gidilmesi önem arz etmektedir. Her davranış bozukluğu psikolojik değildir, fizyolojik kökenleri vardır. Doğru teşhis, doğru tedavinin yapılmasında önemli rol oynar.

Kaynaklar

Damasio, A. R. (2006). Descartes’in Yanılgısı. (Çev. Bahar Atlamaz). İstanbul: Varlık Yayınları.