Amerikalı bir ailenin en çok sevdiği şey, akşam yemeğinden sonra vanilyalı dondurma yemekmiş. Her akşam yemekten sonra, Michael (evin reisi) otomobiline binerek en yakın süpermarkete gider, vanilyalı dondurma alır gelirmiş. Bir gün eski arabayı satıp yeni bir araba satın almışlar. Her akşam olduğu gibi akşam yemeğinden sonra Michael, yeni aldığı arabaya binip süpermarkete gitmiş ve vanilyalı dondurma almış. Arabaya binip kontağı çevirdiği zaman, otomobil çalışmamış. Çekici çağırıp arabayı tamirhaneye götürmüşler. Otomobil tamirhanede çalışmaya başlamış. Bu olay 2 haftaya yakın bir süre aynı şekilde devam etmiş. Michael sorunu otomobil fabrikasına bildirmiş. Fabrikanın müşteri temsilcisi, şikâyeti çok fazla mantıklı bulmasa da bir mühendis gönderilmesini sağlamış. Mühendis, Michael’in yaşadığı olayların gerçek olduğunu görmüş ama sorunu çözememiş.  Fabrika, Michael’in evine mühendislerden oluşan bir ekip göndermiş. Ekip, aile ile birlikte akşam yemeğinden sonra süpermarkete gidip vanilyalı dondurma almış, otomobil çalışmamış ama çikolatalı ve vanilyalı dondurma aldıklarında otomobil çalışmış. Ekip üyeleri uzun süre araştırdıktan sonra, sorunun vanilyalı dondurmadan kaynaklanmadığını; otomobilin sıcaklığını ayarlayan, otomobilin soğutulmasında etkili olan buhar valfinden kaynaklandığını anlamışlar. Vanilyalı dondurma alındığında otomobilin çalışmama sebebi, vanilyalı dondurmanın, süpermarketin girişindeki buzdolabında olmasından kaynaklanmaktadır. Michael’ın, otomobili kontağını kapatıp vanilyalı dondurmayı alıp ödemesini yapıp otomobiline gelmesi esnasında geçen süre yaklaşık 2 dakikadır. Bu aşamada ısınan ve valfi açılmayan araç kilitlenmekte ve otomobil çalışmamaktadır. Çikolatalı dondurma ise, süpermarketin, en dip köşesindedir. Çikolatalı dondurmayı aldıktan sonra, üzerine bazı karışımları ilave ettirmek için geçen bir süre, sonra bir de kasada geçen bir süre vardır. Bu süre yaklaşık 10 dakikayı bulmaktadır. Bu aşamada, valf açılmakta ve otomobil soğumakta ve kontak açıldığında otomobil çalışmaya başlamaktadır… Bu ve benzeri sorunlarla karşılaştınız mı? Sorun çözmede yaratıcı düşünme nedir? Sorunlar yaratıcı düşünme ile nasıl çözülür? Sorun çözmek için bazı ön koşullu öğrenmeler var mıdır?

Yukarıdaki örnekte; ilk bakışta, vanilyalı dondurma ve arabanın valf sorunu birbiri ile alakasız iki ayrı durum olarak görünmektedir. “Ne alaka?” dediğimiz durumlar üzerinde durmak istiyorum. Aslında birbiri ile hiçbir ilişkisi bulunmayan olayların yaratıcı düşünme yolu ile nasıl çözülebileceğini bu örnekte görebiliriz. Dahası, yaratıcı düşünmenin önündeki en büyük engellerden olan işlevsel sabitlik ile seçeneklerimizin nasıl budandığı da çok kolay anlaşılabilir.

Yöneticilerin önemli yeterlik alanlarından biri düşünme ve sorun çözme becerileridir. Bu durum literatürde; eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, problem çözme ve stratejik düşünme başlıkları altında incelenmektedir. Stratejik düşünme kavramı, tutarlı bir biçimde farklılık yaratabilme kabiliyeti olarak tanımlanabilir. Ancak, stratejik düşünme becerisi ile eleştirel düşünme becerisi, etle tırnak gibi ele alınır. “Eleştirel düşünme olmadan  stratejik düşünmenin olamayacağı” genel olarak kabul edilen bir görüştür. Liderlerin en önemli özelliklerinden birisi, düşünme ve sorunu fark edebilme kapasiteleridir. Aşağıdaki logoyu inceleyiniz. Neler görüyorsunuz?

İlk baktığınızda “Fedex” logosunu gördünüz değil mi? Şimdi tekrar inceleyin. Küçük “e” harfinin içerisindeki kaşığı gördünüz mü? Küçük “d” harfinin içerisindeki limonu, “e ile d” harflerinin ikisine aynı anda baktığınızda anahtarı, büyük “E” harfinin içerisindeki oku, Büyük “F” harfini önündeki yarım oku, büyük “e” harfinin içerisindeki kepçeyi görebildiniz mi? Muhtemelen görmeye başladınız. Logoya ilk baktığınızda sadece marka adını gördüyseniz, muhtemelen siz “pozitif” alana odaklanmışsınız demektir. Bu logoda bulunan şifrelerin hepsi “negatif” alanda gizlenmiştir. Liderlerin en önemli özelliklerinden birisi, herkesin bakıp göremediği, tahlil edemediği, fark edemediği durumları görmeleri, sorunları tanımlarken 360 derece görme kapasitesine sahip olmalarıdır. Sorunu en iyi tanımlayanlar; hem pozitif hem de negatif alana odaklaşıp görebilenlerdir.

Yaratıcı düşünme, liderlerin en önemli güçlerinden birisi olarak tanımlanabilir. Mevcut madde kaynaklarını daha etkin nasıl kullanabilirim? Sorusu önemli bir başlangıçtır. Elinizde 1 tane tuğla olsun. Bu tuğla ile yapacağınız 20 işi listeleyiniz. Bu listede neler olabilir? Yaratıcı zekânıza sınır getirmeyin. Tuğladan küpe yapabileceğiniz gibi, havuz ve kamyon da yapabilirsiniz. Burada önemli olan bireyin yaratıcı zekâsını kullanması ve verilen herhangi bir nesneden farklı ürünler ortaya koyabilmesidir.

Çoğu zaman eğitimlerimde, katılımcılara aşağıdaki etkinliği yaptırırım. Aşağıda, size 9 nokta verilmiştir. Kaleminizi noktalardan birisinin üzerine koyunuz ve hiç kalemi kaldırmadan tüm noktalardan geçiniz. Çizgileri üst üste çizmeyiniz.

                       

Katılımcıların yaklaşık %90’ı bu soruyu, birbirine benzer şekilleri yaparak cevaplamaktadırlar. Çözümler genellikle 9 noktanın içerisinde sınırlı kalmaktadır. Oysa en üst sol noktadan başlayarak en üstteki orta ve sağ iki köşeyi birleştirerek sağ alt köşedeki noktaya inip sağ alt köşedeki nokta ile sol üst köşedeki noktayı dikey şekilde tekrar birleştirmek! Ya da çok farklı denemeler vs. Hâlbuki paradigmayı değiştirsek; farklı ve ilginç çözümler ortaya çıkmaktadır.

Eleştirel ve yaratıcı düşünme becerisine sahip olmak, sorun çözmede liderlere önemli avantajlar sağlamaktadır; aksine, bu düşünceye sahip değillerse başarısızlık kaçınılmaz olabilir. Mesela, 1991 yılında yapılan Körfez Savaşı’nda Saddam Hüseyin, ordularını Basra Körfezi’ne yığmış, Amerikalılar da körfeze, savaş gemileriyle gelmişti. Saddam’ın savaş stratejisi herkesin düşünebileceği türdendir. Irak ordusu füze atacak, Amerikan ordusu füze atacak, en çok zayiat veren ordu savaşı kaybedecekti. Amerikalı komutanlar, Saddam’ın savaş stratejisini anlamış olacaklar ki, helikopterlerle paraşütçülerini çöle indirip çölden ve denizden ani saldırıya geçerek “sandviç operasyonu” ile Irak ordusunu 2 günde etkisiz hale getirmişlerdir. Bilindik yöntemlerle sorunu çözmeye çalışmak farklılaşmayı sağlamadığı gibi, hezimeti de beraberinde getirmektedir. Ancak, verdiğimiz örnek çözümdeki gibi farklı düşünme ve algılara sahip olmak, etkin sorun çözmede olumlu bir sonuca ulaşmamızda etkili olmaktadır. Bunu basit bir örnekle ele alalım: Elinizde 6 tane kürdan var; 6 kürdanı kullanarak sıra dışı ve boyut farklı ne tür geometrik şekil ya da cisim yapabilirsiniz? Burada tek koşul; yaptığınız geometrik şekilde tüm kürdanları kullanmanız gerektiğidir. Hemen aklınıza altıgen gelebilir. Zarf, kum saati, pencere vb… yapılan tüm şekiller birbirine benzemekte ve bu şekiller yapılırken zemin kullanılmaktadır. Aşağıdaki şekilde boyut farkına göre problem çözülmüştür. Zihin kalıplarını kırabilmek ve sıra dışı çözümleri getirmek gerekir.

Yukarıdaki şekilde, problem çözülürken 3 boyutlu bir yaklaşım işe koşulmaktadır. Problemin çözümleri arasında en etkili olan üçgen piramittir. Bu farklı düşünme biçimlerini, tarihi, sosyal ve ekonomik olayları incelediğimizde görebiliriz. Bir stratejik düşünme örneği olarak Çanakkale’deki Kilitbahir Kalesi, ilginç özelliklere sahiptir. Kale, 1452’de Papalık Donanmasının, Bizans İmparatorluğu’na yardımını engellemek amacıyla, Çanakkale Boğazı’nda akıntının en çok olduğu yere yapılmıştır. Bu kalenin mimarı Fatih Sultan Mehmet’tir. Kale yapılırken mimari açıdan yonca yaprağına benzetilmiştir. Bu durumun en önemli gerekçesi; düşman orduları tarafından atılacak olan güllelerin,  yonca yaprağı şeklinde olan surlardan savrulmasını sağlamak, kalenin mukavemetini artırmaktır. Fatih Sultan Mehmet’in bu stratejik düşüncesi; İstanbul’un fethinde ve Marmara Denizi’nin güvenliğinin sağlanmasında da önemli bir etkiye sahip olmuştur.

Bazı eğitimlerde, hedef kitleden bir uzaylı resmi çizmelerini isterim. Genellikle Hollywood filmlerindeki karakterlere benzeyen tipleri çizerler. Onlara KGB’nin düştüğü iddia edilen bir uzay aracından çıktığını iddia edilen canlıyı ve eş zamanlı olarak Ay’a gönderilen ilk maymunu gösteririm. Bu konuyu irdelemelerini isterim. Eğitimlerime katılan bazı katılımcılar şu çıkarımda bulunurlar: Ay’a gönderilen uzay aracı bozulsaydı, içinde maymun kalsaydı. Ay’da yaşayan canlılar olsaydı, uzay aracından çıkan maymunu görünce dünyalıları “maymuna” benzetirdi.  O halde UFO tabir edilen cisimlerin içinde bulunduğu ya da görüldüğü iddia edilen canlılar varsa, uzayda yaşayan toplumların maymunu olabilir mi? Eleştirel düşünme kapasitesi, liderlere önemli açılımlar, bakış açıları ve değerlendirme olanağı sağlayabilir.

Yaratıcı düşünme biçimleri arasında yer alan diğer bir örnek olay da, Amerikalılarla, Ruslar arasında, bir kongrede yaşanan diyalogdur. Amerikalılar, ayda astronotların not tutabilmesi için, yerçekimi olmayan ortamda yazabilecek tükenmez kalemi icat etmek için milyon dolarlık harcama yaptıklarını övüne övüne anlatmaktadırlar. Bir müddet sonra, Ruslara: “Siz tükenmez kalemi nasıl geliştirdiniz?” sorusunu sorarlar. Rusların cevabı oldukça ilginçtir: “Biz, astronotlara kurşun kalem verdik. Tükenmez kalem için milyon dolarlık harcama yapmadık…” Bu olay, bireylerin düşünme ve sorun çözme aşamasında, mükemmelliğe odaklaşma ya da tek faktörlü sorun çözmeye yaklaşımına takılıp kalmaları halinde, işe vuruk çözümlerin ortaya çıkmadığını göstermesi açısından önemlidir.

Benzeri bir olay Japonya’da yaşanır. Bir müşteri, aldığı sabun kutusunun boş olduğunu görünce şikâyette bulunur. Sorunun kaynağı araştırıldığında; sabunların paketlenmesi esnasında, bazı kutuların boş kaldığı anlaşılmaktadır. Daha sonra boş kutular, ambalajlanıp marketlere gittiklerinde, müşteriler şok yaşamaktadırlar. Fabrika yetkilileri, mühendislerden X ışınları ile paketlerin içerisini okuyan ve boş paket gördüğü zaman haber veren bir sistem geliştirmelerini isterler.  Mühendisler, uzun çalışmalardan sonra, pahalı bir cihaz yaparlar. Cihaz yavaş çalıştığı için, üretim bandındaki sabunlar üst üste yığılmaya ve banttan düşmeye başlar. Mühendislerden bu cihaza, kontrol sürecini daha hızlı hale getirmesini sağlayıcı bir düzenleme yapmaları istenir. Mühendisler, biraz daha çalışmak üzere cihazı söküp gidince ustabaşı boş sabun kutularının ambalajlanmasını önlemek amacıyla, serinlemek amacıyla kullandığı vantilatörü, üretim bandının kenarına yerleştirir. Vantilatörün rüzgârı, boş sabun kutularını, üretim bandından aşağıya doğru atmaya başlar. Bu örnek olayda da görüldüğü gibi, sorun çözerken mükemmelliği yakalama arzusu, basit ve sıradan çözümlerin göz ardı edilmesine, düşünülememesine neden olmaktadır.

Yaratıcı düşünme, mevcut kaynakların etkili kullanılarak daha farklı sorun çözme yaklaşımlarının uygulanmasını gerektirir. Bu olayla ilgili olarak izlediğim bir film sahnesi, yaratıcı düşünmenin nasıl kullanılabileceğine iyi bir örnek teşkil etmektedir. Bir terörist, şehrin muhtelif yerlerine 13.00’den itibaren her saat başı patlayacak 7 tane saatli bomba yerleştirmiştir. Terörist saat 09.30 sıralarında polisler tarafından şüpheli hareketlerinden dolayı yakalanmıştır. Terörist, şehrin muhtelif yerlerine koyduğu bombalardan söz etmiş ve şehri kan gölüne dönüştüreceğini iddia etmiştir. Peki, siz bu karakolun baş komiseri olsaydınız, bu teröriste şiddet uygulamadan soruşturma usul ve esaslarına uyarak bomba koyduğu yerleri, bombalar patlamadan önce nasıl söyletirdiniz? Bu aşamada, karakolun baş komiseri yaratıcı düşünerek sorunu ilginç bir yöntemle çözmüştür. Yaratıcı düşünen yönetici, nezarethaneyi inceler. Nezarethanedeki duvar saatine gözü ilişir. Sorgulamayı kesip dışarı çıkar ve en yakın sağlık kuruluşundan, teröristi kısa süreli uyutacak narkoz ister. Nezarethaneye uyutucu ilaç,  gaz halinde verilir. Terörist bir müddet uyur. Bu esnada, duvardaki saat 10.00’dur. Saat başkomiser tarafından 12.30’a alınır. Terörist bir müddet sonra uyandığında saat 12.50’dir. Saat tam 13.00 olduğunda terörist bağırarak kahkaha atarak bombanın ilk nerede patlayacağını itiraf eder. Dışarıdaki ekipler, teröristin ifade ettiği yere gidip bombayı etkisiz hale getirirler. Her saat diliminde, plan kusursuz bir biçimde işler. Burada görüldüğü gibi, yaratıcı düşünme, hızlı karar verme ve iyi örgütlenme, sorunun çözümünde etkili rol oynamaktadır. Burada baş komiser, teröristin zaman algısını yok ederek itirafta bulunmasını sağlamıştır.

Yaratıcı düşünmeye verilebilecek başka bir örnek, ABD’de Michigan eyaletinin Detroit kentinde yaşanan asansör olayıdır. Bir işletmede, asansör işgörenler tarafından tekmelenmekte, kapısı bıçakla çizilmekte ve duvarlarına zarar verilmektedir. İşletme yönetimi, sorun yaşanan asansörün bulunduğu yere kamera koyarak kimlerin bu olumsuz davranışta bulunduğunu saptamaya çalışır. Zarar verenler saptanır ve bu olumsuz davranışları niçin yaptıkları sorulur. Şahıslar, asansörün yavaş çalıştığını ve bu durumun onları sinir ettiğini ileri sürerler. İşletme yönetimi, mühendislere, asansörün daha hızlı nasıl çalışabileceğini sorar. Mühendisler, asansörün oldukça eski olduğunu, bu ebatlarda asansörün artık üretilmediğini, hızlandırmanın da mümkün olmadığını ifade ederler. Peki, bu durum, sizin kurumunuzda yaşanmış olsaydı, sizin yöneticileriniz sorunu çözmek için neler yapardı?

Genellikle, asansöre zarar verenlerin saptanmasıyla birlikte bu kişi ya da kişiler hakkında 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125 maddesine göre, kamu malına zarar vermekten dolayı idari soruşturma açılırdı. Peki, bu soruşturma açma eylemi, sorunu çözer miydi? Tabiki çözemezdi. Çünkü soruna neden olan durum hala varlığını korumakta olurdu. Bu aşamada, liderlerin yaratıcı düşünme ve sorun çözme yaklaşımlarının devreye girmesi gerekir. İşletme yönetimi, sorunun nedenini öğrenip teknik olarak sorunun çözülemeyeceğini anladıktan sonra, 3 tane boy aynası alıp asansörün kapısının karşısına ve yan duvarlara bu aynaları yerleştirir. Düğmeye basıp asansörü beklemeye başlayanlar, aynada kendilerini izleyip kendilerine çeki düzen verirken aradan geçen zaman dilimini unuturlar. Böylece, asansöre zarar verme sorunu, kısmen de olsa ortadan kaldırılmış olur.

Yaratıcı düşünme ve sorun çözme ile ilgili diğer bir sorun, Ankara’da bir alışveriş merkezinin tuvaletinde yaşanmıştır.  Hizmete girdiği günden itibaren alışveriş merkezinin tuvaletine ait  su faturalarında sürekli artış olmaktadır.  Siz bu alışveriş merkezinin yetkilisi olsanız, su faturalarını asgari düzeye indirebilmek için neler yapardınız? Bu sorunu çözmek için öncelikle yerleşik paradigmalarınızla düşünmemeniz gerekir. Çünkü yerleşik paradigmada; su kaçaklarını önlemek ya da sensörlü musluk takmak vardır. Oysa soruna neden olan ana faktör tuvaletlerin yapısıdır. Tuvalet kabinlerinin altı ve üstü açıktır. Tuvalete girenlerin, tuvalette çıkardıkları sesler yan kabinden duyulmaktadır. Bireyler bu sorunu çözmek için, tuvalete girer girmez sifona basmakta ve ses yaparak kendi çıkardıkları sesleri etkisiz hale getirmektedirler. Birey tuvalette kaldığı süre içerisinde ortalama 3 defa sifon kullanılmaktadır. Tuvalette yüksek sesle klasik müzik yayını yapıldığında ya da, kabine giren kişileri gören sensörlere bağlı hoparlörler, su sesi çıkarmaya başladığında su tüketiminde azalma meydana gelmektedir.

Uçak yolculuğu yapanlar, uçağın kalkış ve inişinde şu anonsu duyarlar: “Uçağınız kalkmak üzeredir. Lütfen koltuğunuzu dik ve güneşliğinizi açık konumuna getiriniz”. Aynı anons, iniş esnasında da yapılır. Hiç merak ettiniz mi, koltuklar neden dik, güneşlikler neden açık konuma getirilir? Bu soruyu merak edip kabin görevlilerine sormuş olmanız ya da cevabını araştırmış olmanız gerekir. Çünkü bu tür durumları merak ediyor olmanız, nedenlerini öğrenmek için çaba içerisinde bulunmanız, başka sorunların çözümünde size yol gösterici olacaktır. Anonsun içeriğini incelediğimizde, uçağın bir yere çarpma tehlikesi varsa,  yolcular kafalarını dizlerinin üzerine, ellerini de iki bacaklarının altına koyarlar. Bu esnada, eğer öndeki koltuk yatık halde ise, çarpma yaşandığında yolcunun boynunun kırılma riski vardır. Ön koltuk yatık halde iken arkadaki yolcunun çarpma pozisyonuna geçemez. Çarpmadan sonra yolcuların tahliyesi aşamasında, koltuklar yatık halde ise, yolcuların aralara sıkışma ihtimali söz konusudur. Güneşlikler kapalı halde ise, çarpmadan sonra güneşlikler sıkışabilir. Bu yüzden, yolcuların uçağın hangi tarafından tahliye edileceği anlaşılamaz. Lider, sorun ortaya çıkmadan önce, tüm olası durumları göz önüne almak ve çözümlerini üretmek zorundadır.

Bu aşamaya kadar öğrendiklerimizden de yararlanarak, bir sorun çözelim. Sorunu çözmek için gerekli malzemeler; mum, içi raptiye dolu olan raptiye kutusu ve kibrittir. Burada katılımcılardan istenen, mumu duvara monte etmek ve mum yakıldığı zaman, mumun masaya damlamasını ve ahşap duvarı yakmasını önlemektir. Siz bu mumu, duvara nasıl monte edersiniz?  Bu sorunu çözmeye çalışan pek çok kişi, mumu raptiye ile duvara monte etmeye çalışmakta ve kibrit ile de mumu yakmaktadır. Bazı katılımcılar ise, mumun altını kibrit ile eritip duvara monte etmeye çalışmaktadır. Bu etkinlikte, başvurulan çözümlerin hepsi, başarısızlıkla sonuçlandığı için, katılımcılarda, bıkkınlık, kaygı ve çoğu zaman da öğrenilmiş çaresizlik görülmektedir. Katılımcılar bir müddet, verilen malzemeleri incelediğinde sorunu kolayca çözebilmektedir. Çözüm için, kutudaki raptiyenin boşaltılması ve raptiye kutusunun, raptiye ile duvara monte edilmesi ve kutunun içine mumun yerleştirilmesi yeterlidir. Bu etkinlikte bireylerin başarısız olmasının nedeni, Karl Duncher’in ifade ettiği işlevsel sabitliktir. Bir şeyi sadece bilinen kullanımlarıyla değerlendirme, sorun çözmede eski, bilinen yöntem ve tekniklere takılıp kalma ve yeni yaklaşımları görmeme eğilimidir. Bu daha basit şekilde bir şeyin amaçlanan ve bilinen fonksiyonları dışında yeni, daha başka amaçlar içinde kullanılabileceğini, yararlanılabileceğini görememe durumudur. İşlevsel sabitlik, yaratıcı düşünmenin karşıtı ve etkin sorun çözmenin önünde engel olarak görülmektedir. İşlevsel sabitlikle ilgili diğer örneklerden birisi de Titanik faciasıdır. Harvard Business Review’un  blog yazarlarından Tony McCaffrey bu sendroma örnek olarak Titanik yolcularından bahsetmektedir. Yolcuların çoğunluğunun; onları batıran buzdağının aynı zamanda hayatta kalmalarını sağlayacak bir cankurtaran sandalı olarak da kullanılabileceğini, ancak, yolcuların bunu işlevsel sabitlik sendromundan dolayı düşünemediklerini ileri sürmektedir. 

Sonuç olarak sorun çözme, basamaklardan oluşan bir süreçtir. İlk adımlar her zaman için, problemin optimal ve kalıcı bir çözüme ulaşmasında en etkili başlangıç noktalarıdır. Yaratıcı ve eleştirel düşünme, işlevsel sabitliği aşmakla ortaya çıkabilecek bir beceridir. Öncelikle, yaratıcı düşünmedeki engellerin ne olduğu konusunda farkındalık sahibi olmak, yaratıcı düşünme engellerimizi aşmada bize rehber olacaktır. Sahip olduğumuz zihinsel kalıplar, farklı bakış açıları ortaya çıkarmamızdaki en önemli engellerden birisidir. Her zaman aşmamız gereken işlevsel bir sabitliğe sahip olduğumuz gerçeği, bu tıkanıklığı bertaraf etmekte işe yarayacaktır. Karşılaşılan problem, ister yaşam becerileri, ister yönetim süreçleri olsun; eleştirel düşünme, yaratıcı bakış açısı her zaman tek bir soru ile başlar: “Neden?”

Prof. Dr. Necati CEMALOĞLU

Kaynaklar

Ertekin, K., & Öztekin, İ. (2014). Sorun çözme becerileri. Pozitif psikoloji. İstanbul: Timaş.

Kırım, A. (2010). Bana bir akıl ver hocam. İstanbul: Sistem.

McCaffrey, T. (2017). Why we can’t see what’s right in front of us. Harward Business Blog yazarı.

Öğülmüş, S. (2001). Kişilerarası sorun çözme becerileri ve eğitimi. İstanbul: Nobel.

https://derinmillet2023.wordpress.com/2013/07/07/uc-problem-hikayesi-nasa-kalemi-bos-sabun-kutusu-arizali-televizyonlar/

http://www.karabulut.co/sosyal-muhendislik-elestirel-dusunme/

http://www.tarihkomplo.com/2015/11/tarihin-en-icinden-cklmaz-durumu-kobra.htmlProf. Dr. Necati CEMALOĞLU