Bir Derginin Anatomisi:

       Görev için gittiğim bir okulun öğretmenler odasında masa üzerindeki renkli objeleri incelerken kapağında “ya/da”  yazan bir dergi dikkatimi çekti. İlkin okul düzeyinde neşredilen yerel dergilerden biridir diye düşündüm. Hatta bir tanıtım kataloğu olabilir mi diye de aklımdan geçti. Dikkatimi biraz daha artırıp dergiye odaklandım.  Dergi isminin altında “Eğitimin Dönüştürücü Gücü” yazısını görünce alt başlıkları ve derginin içeriğini gözden geçirmeye başladım. Derginin kim, kimler tarafından neşredildiğine baktığımda karşımda bakanlığımızın olduğunu gördüm. Önce şaşırdım; bakanlığımız böyle bir dergi neşrediyorsa bizim/benim neden böyle bir dergiden haberimiz yok dedim. Daha dikkatli bakınca, derginin  daha ilk sayısı olduğunu ve daha yeni neşredildiğini(kasım ayı) fark ettim. Müsaade alıp dergiyi yanıma aldım ve gün içerisinde dergiyi baştan sona inceledim. Yazıların tamamına yakınını okuma fırsatım oldu.

       Öncelikle dergi bilimsel formatta hazırlanmasa da, bilimsel temelli makaleler içermekte. Aynı zamanda görselliğinde kullanılması dergiye ayrı bir cazibe katmış. Makale içeriklerini destekleyici şekilde özenle seçilmiş resim ve görsel çizimler dergiyi daha bir okunur hale getirmiş. Yazı metinlerine, süreli yayınlara ve özellikle kitaplara daha bir uzaklaşmaya başladığımız günümüz dünyasında, okuma ve yazmayı yeniden keşfetmek, ona yönelmek için görsel unsurların kullanılması belki bir nebze de olsa fayda sağlayabilir. Bakanımızın göreve gelişiyle birlikte eğitim sistemimize yönelik olarak belirlenen vizyon belgelerinde anahtar kavramların inovasyon/yenileşme, gelişme, dönüşüm olduğu görülmektedir. Bu kavramların ekseninde belirlenen hedeflere ulaşmak için, sistemin ana paydaşı olan öğretmenin sürekli kendini yenilemesi, alanda yapılan bilimsel çalışmaları takip etmesi ve bu yönde sürekli bir devinim içinde olması gerekir. Bu noktada akademik çalışmaların ve özellikle süreli yayın olan dergilerin sıkıca takip edilmesi gerekir. Ancak, üzülerek belirtelim ki, ülkemizde akademik içerikli dergilerin okunma oranları neredeyse yok denecek kadar az.

       Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlar oldukça manidar. Sosyal/beşeri bilimlerde yayımlanan makalelerin yüzde seksen ikisi bir kez bile alıntılanmıyor. Alıntılanan makalelerin de sadece yüzde yirmisi gerçekten okunuyor. Yayımlanan makalelerin yarısını, değerlendirme hakemleri, dergi editörleri ve makalelerin yazarlarından başkası okumuyor. Bizi ilgilendirdiği kadarıyla ortaya çıkan sonuç; bilimsel metinlerin nitelik derecesini yüksek kabul etsek bile ne yazık ki okunmuyor. Bunun nedenleri üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına baktığımızda, söz konusu bilimsel çalışmaların yapılmasındaki temel amaçların kamuya fayda sağlama üzerine olmadığına işaret etmektedir.  Daha çok çalışmayı yapanların temel kaygısı, okuyana cazibe oluşturacak içerik, görsellik ve pratik öneriler yerine, çalışmayı yapanın kariyerine sağlayacağı fayda esas alınmaktadır. Başka bir neden ise, modern dönemde ihtisaslaşmanın üst seviyede olması. Bu da, kısmen, üniversitelerin çeşitli bölümlere ve disiplinlere ayrılması ve her bir bölümün, disiplinin kendi mantığını takip etmesinden kaynaklanıyor. Bu ihtisaslaşmanın talihsiz etkilerinden bir tanesi de, çoğu makale konusunun, makaleyi halk tarafından erişilemez yapması olarak değerlendirilmektedir. Bu durumda akademik çalışmaların okunabilirlik oranının artması için, görsel unsurların kullanılmasının yanında içerik düzenlemelerinin pratiğe dönüşebilecek bir formata çevrilmesi daha faydalı olacaktır.

       Başlangıçtan beri bakanlığımızın “Milli Eğitim “adında hakemli bir dergisi var. Halen yayın hayatına devam etmektedir. 2000 li yıllardan itibaren hakemli olmayan ama tüm eğitimcilerin de düşüncelerini paylaşabildiği “Bilim ve Aklın Aydınlığında Eğitim” dergisi neşredilmeye başlandı.  Bu dergi sanırım 2010 yılından beri yayımdan kaldırıldı. Şimdi “ya/da” yayımda… Yazı başında da belirttiğim üzere ilk izlenimim gayet güzel. Konu başlıkları ve dergi içeriğine kısaca değinelim.

       Aklıma takılan derginin adıydı. Neden bu isim konulmuş sorusu aklıma takılır takılmaz dergiyi okumaya başladım. Baktım ki sorumun cevabını isim koyucu olarak sayın bakanımız vermiş. İnsan tür olarak aynı fizyolojiye sahip olmasına rağmen, her daim birbirinden farklı tercihleri olan, ontolojik anlamda varlığa anlam verip hakikat arama çabası içerisinde farklı seçenekleri değerlendirebilen bir varlıktır. Ziya Selçuk Hoca, bu hususa şu şekilde bir izah getirir: Genellikle doğruların tek olması ya da tek yönlü bakış açısı bizim benimsemediğimiz bir anlayışı beraberinde getiriyor. Biz sınıflarda çocuklara hep şunu söyleriz: Tamam bir fikriniz var. Peki başka ne olabilir…Hep bir ihtimaller dünyasına davet ederiz çocukları. Ya da ifadesi eğitimin kendi içindeki dönüşümünü de içeriyor. Kendi içinde “ya da” sı olan eğitim, her zaman dönüşüm içinde olabilir. Sayın bakanımız hakikaten güzel bir noktaya temas etmiş. Bu hususta politikacılar, toplum ve eğitimciler olarak düşünsel bir derinlik ve yaşamama yönelik pratikler bulabildiğimiz oranda gelişim gösterebiliriz.

        Hakikati tek bir yoruma mahkûm etmek, beraberinde aynı yorumun dışındakileri ıslah edilecek varlıklar olarak görmeyi zorunlu kılar.  Bu durum toplum üyelerini kendi içinde kategorize ederek ötekileştirmeye zemin hazırlar. Belki de toplum olarak sürekli patinaj içinde olmamızın asıl nedeni tekli/mutlak hakikat algımız ve bunun günlük yaşama aktarmamız olabilir. Üstad Cemil Meriç: "Mutlak hakikati hiç kimse bütünüyle kucaklayamaz" diyerek hakikatin ihata edilecek hacimde olmadığına vurgu yapar. Bundan dolayı yeni yetişen nesillerimizin zihni potansiyelini daraltacak, onları tekli seçeneklere mahkûm edecek program ve uygulamalardan uzak durmamız gerekecek. Bundan dolayı, öğrenme sürecinde çocuklarımızın kuracakları önermelerin tekli kabul ve verilenin tekrarlarından öte “ya/da” bağlacı ekseninde çoklu tercihlerin yolu açılarak düşünme kabiliyetinin arttırılması hedeflenmelidir. Belli bir düşünce ve ideoloji telkin edilerek ne düşünce üretilebilir ne de toplumsal uzlaşma sağlanabilir. Bundan dolayı bakanlığımıza ait dergi isminin aynı zamanda felsefi bir derinliğe atıf yapması nedeniyle önemsenmesi gerekir düşüncesindeyim. İlk sayı olarak dergi içeriği incelendiğinde,(akademik formatta olmasa da) bilimsel temelli ve aynı zamanda uygulama süreçlerine katkı sağlayabilecek ve güncel sevecen bir içerik olduğu hemen fark edilecektir. Ziya Selçuk Hocanın söyleşisi, Doğan Cüceloğlu Hocanın  çocuğu tanımak üzerine kalem aldığı  (sanki kendisini dinliyormuş gibi) coşkulu, içten samimi ve anlaşılabilir makalesi, Şule Alan Hocanın, zeka paradigması üzerine olan makalesi, Kemal Sayar Hocanın çocuk masumiyetinin yitimi üzerine makalesi, M. Ali Dombaycı Hocanın Dilin dönüşümü üzerine olan makalesi, Medya sanatçısı ve yönetmen Refik Anadol ile yapılan söyleşi, Mustafa Sever’ in “okuma” üzerine kaleme aldığı makale ve Hasan Ali Yücel bağlamında  H. Haluk Erdem hocanın kaleminden (zamanın ruhuna uygun güncellenemeyip, bir takım politik kaygılar nedeniyle kapatılan ve kıymeti yeni anlaşılan)  Köy Enstitülerinin anlatıldığı, “Dönüşümde Hasan Ali Yücel Mirası” adlı çalışma  hakikaten dikkate değer çalışmalar olarak dergide yerini almış. Dergide Seyhan Bozkurt' un Hasan Ali Yücel döneminde kültür atılımı olarak icra edilen tercüme faaliyetinin anlatıldığı Bir Kültür Fabrikası; tercüme bürosu, İpek Coşkun' un, Dünyanın Eğitim Gündemi, Emre özel' in dönüşüm üzerine iyi örnekleri anlattığı Ezber Bozanlar, Hacer Yıldız' ın beyaz perde senaryolarının eğitime sağladığı katkıyı anlattığı Beyaz Perdenin Sıradışı Öğretmenleri, S. Ekizler Sönmezle geometrik desenler üzerine yapılan söyleşi, Fatih Güldal' ın İstanbul Erkek Lisesi ve binası üzerine kaleme aldığı, Semra K. Şimşek' in Olgunlaşma Enstitüleri üzerine yazdığı, Cavit Yantaç' ın Dijital Dönüşümle Önem Kazanan Yetkinlikler adlı çalışması, Kevser Yıldırım, Safiye Gölbaşı ve D. Murat Yücel' in kitap tanıtımları okunmaya değer nitelikteki yazılardır. 

       Uygarlığın oluşumu ve gelişmesini sağlayan en önemli unsur yazının/yazılı metinlerin ortaya çıkmasıdır. Dünyaya yön veren, dünyayı değiştiren ve hatta dünyayı yerinden oynatan düşünce/fikir akımlarının kullandığı en etkili yöntem yazılı metinler, özellikle aydınlanma çağında süreli yayınlar olan dergilerdir. İnsana yönelik iddiası olan her oluşum/örgütlenme, fikir ve düşünce akımları öncelikle dergi yayımcılığına yönelir. Eğitimde dönüşüm hareketi de (ki kültürlenmesinin yolu yazılı metinlerden geçer)öncelikle öğretmenden başlamalı. Öğretmenin eğitim adına güncel gelişmeleri takip etmesi, motivasyonun artırmasına katkı sağlaması açısından dergi çalışmaları önem arz etmektedir. Bundan dolayı bakanlığımıza ait “Eğitim ya/da Eğitim” adlı derginin daha da geliştirilerek yayımına devam etmesi eğitimcilere fayda sağlayacaktır.  

Zafer Özer-Maarif Müfettişi