Yıllar önce üniversitedeki odamda çalışıyordum. Kapı tıklandı ve içeriye eskiden tanıdığım bir arkadaş ve oğlu girdi. Beni ziyaret etme sebepleri, oğlunun ara dönemde aldığı karnedeki altı zayıftı. Baba, oğlunun derse çalışmadığından şikâyetçiydi. Çocuğa, neden derse çalışmadığını sordum. Çocuk her defasında ısrarla derse çalıştığını söyledi. Derse çalıştığı halde altı zayıfının olması normal değildi. Arkadaşımızdan dışarıya çıkmasını istedim. Çocukla baş başa kaldık. Neden derse çalışmadığını sordum. Babasına söylemezsem gerçeği açıklayacağını ifade etti. Ben de söz verdim. Necati Amca, genelde okumuş insanların saçları dökülüyor. Çoğunluğu kel kalıyor. Ben çok derse çalıştığım zaman saçlarımın döküleceğinden ve kel kalacağımdan korkuyorum. Bu yüzden derse çalışmıyorum, dedi. Çocuğu yanıma çağırdım. İnternette eğitim görüp saçları dökülmeyen, eğitim görmediği halde saçları dökülen kişilerin fotoğraflarını gösterdim. Saç dökülmesi ile genetik ve biyolojik faktörler arasındaki ilişkiyi anlattım. Görüşme bitti, vedalaşıp ayrıldık. Arkadaşım bir müddet sonra beni aradı. Çocuğunun derse çalışmaya başladığını söyledi. Çocuğunu nasıl ikna ettiğimi sordu.

Çocuğun davranışlarını incelediğimiz zaman, olumsuz davranışın, tembellik olduğu görülüyor. Anne-baba, okuldaki öğretmenler ve rehber uzmanlar, çocuğa sürekli telkinde bulunarak olumsuz davranışını değiştirmeye çalışmışlar ve başarısız olmuşlar. Başarısız olmaları normal bir durumdur. Çünkü davranış, duvara yansıyan lazer ışını gibidir. O ışığı tutamaz ve yok edemezsiniz. Işığı yakalamak, tutmak ve etkisiz hale getirmek isterseniz, lazer ışığını saçan cihazın düğmesine basmamanız gerekir. Davranışı oluşturan bazı faktörler vardır. Bunlar:

Bilgi, tutum ve davranıştır.

Bilgi olmadan tutum, tutum oluşmadan davranış oluşmaz. Bu sebeple önce bilgi, sonra tutum ve en sonunda da davranış oluşur. Davranışı değiştirmek isterseniz, önce bilgiyi değiştirmeniz gerekir. Bilgi değişince tutum, tutum değişince de davranış değişir. Altı zayıfı olan öğrencinin önce derse çalışma ile saç dökülmesi arasında ilişki olduğu yönündeki bilgisini değiştirmek gerekirdi. Bilgisi değişince tutumu ve tutumu değişince de davranışının değişmesi beklenmekteydi.

Tanıdığım bir ailenin kızı beyaz peynir yemiyordu. Ona neden beyaz peynir yemediğini sordum. Beyaz peynir yediği zaman kustuğunu söyledi. Bilgi, beyaz peynir yersem kusarım. Tutum, kusmaktan nefret ediyorum. Davranış, benim kusmama neden olacak beyaz peynir yemeğe hayır!...

Bu çocuğun olumsuz davranışını değiştirmenin yolu, kusma ile beyaz peynir arasında ilişki olmadığını ona kabul ettirmek, onu ikna etmek gerekir. Bilgisi değişirse beyaz peynire karşı olumsuz tutumu ve davranışı değişecektir.

Öğrencilerin güdülenme düzeylerini artırmada kullanılan bilişselci yaklaşımın özünde bu durum vardır. Öncelikle eğitilmiş olmanın faydaları bilgi düzeyinde verilir. Birey, eğitilmiş olmaya karşı olumlu tutum geliştirirse, istendik davranış ortaya çıkar. Olumlu tutum oluşmamışsa, bilgi düzeyinde sorun vardır ya da birey için bu durumun ya da ödülün hiçbir anlamı yoktur.

Öğrencilere bilgi kazandırıldığında olumlu tutum ve davranış oluşuyorsa, davranışın görülme sıklığı artıyorsa, muhtemelen öğrenci beyninde dopamin salgılamaya başlamıştır. Dopamin salgıladıkça yeni durumlar için bilgilerini sorgulamaya başlar. Eğer öğrenci herhangi bir konuda olumlu ya da olumsuz tutum geliştirmişse, yeterli bilgi sahibi olmadığı bir durumun varlığından söz edilebilir.

Her zaman için doğru bilgi, doğru tutumu oluşturmaz. Bireysel farklılıklar, çevre, psikolojik sorunlar ve beklentiler öğrencilerde farklı davranış örüntülerinin ortaya çıkmasına neden olabilir. Bir öğrenci herhangi bir öğrenme durumuna tutku ile bağlanmışsa, öğrencinin bilgi düzeyinde güçlü verilere sahip olduğu söylenebilir.

Öğrenciler bazı derslere karşı olumsuz tutum ve davranış içerisinde olabilirler. Matematik ya da fizik dersine karşı öğrenilmiş çaresizlik yaşayabilir. Bu aşamada alan uzmanı olan öğretmenler; okulların açıldığı ilk haftadan itibaren derslerine yönelik olumsuz algıyı yok etmeye ve öğrenilmiş çaresizliği aşmaya çalışırlar ve bu çabalarını dönem sonuna kadar devam ettirirler. Alt öğrenmeleri ve önkoşullu öğrenmeleri öğrencilere kazandırdıkça, öğrenilmiş çaresizliğin ortadan kalktığı ve öğrencinin kendisine güvenmeye başladığı görülür. Başarının ortaya çıkmasında doğru bilgi, olumlu tutum ve istendik davranışın ortaya çıkmış olması gerekir. Öğrencilerin olumsuz tutumlarını değiştirmeden akademik başarıyı artırmak mümkün değildir.

Teknoloji bağımlılığı da benzeri özellikler gösterir. Çocuk bilgisayar, tablet ya da cep telefonu ile oynamaya başlamışsa, bunlar olmadan yaşayamayacağını, günlerin geçmeyeceğini, bunalacağını, sıkılacağını ve çok mutsuz olacağını düşünür. Bu algı ve korku, teknoloji bağımlılığını beslemeye başlar. Teknoloji bağımlılığından kurtulmanın en kolay yolu, çocuklarda teknoloji bağımlılığının oluşmasını engellemektir. Teknoloji bağımlılığı oluştuktan sonra, bağımlılıkla mücadele oldukça sıkıntılı bir durumdur. Öncelikli olarak çocuklar bedensel etkinliklere ve doğa yürüyüşlerine özendirilmesi gerekir. Bu sayede doğa ile baş başa kalmayı ve bedensel etkinliklerde aile ya da arkadaş grupları ile birlikte etkinlik yapmayı daha ilginç bulmaya başlayabilir. Çocuğun arkadaş gruplarına girmesi, arkadaşlarıyla oynaması, birlikte zaman geçirmesi, teknoloji bağımlılığından uzak kalmada etkili rol oynar. Aile bireylerinin ortaklaşa zaman geçirmesi, birlikte etkinlik yapması ve bu süreçte teknolojiden uzak davranış sergilemeleri gerekir. Anne-baba cep telefonu ya da tableti elinden düşürmediği sürece, çocukları üzerinde etkili olamayacaktır. Çocuğun bir sanat, spor ya da bir hobisi olması, bir çalgı aleti çalması, evde sorumluluklarının olması, belirli saatlerde ailenin etkili zaman geçirme saati olarak belirlenmiş olması gerekir. Çocukların susması için televizyon, bilgisayar, cep telefonu ya da tablet kullanılmaması önerilmektedir. Çocuğun ailede bir görevi, sorumluluğu olmalıdır. Uyuma, dinlenme, çalışma ve teknolojiden yararlanma saatleri iyi planlanmalıdır.

Sonuç olarak, çocuklar bir şeyi yapmak istemiyorlarsa muhtemelen kendileri açısından geçerli bir sebepleri vardır. Uyumak istemiyorsa, küçük kardeşi ile anne-babasının ilgileneceğini düşünmesi ve kıskançlık duygusunu yaşaması, süt içmiyorsa midesinin bulanacağından korkması, karanlıkta uyuyamıyorsa anlatılan hikâye kahramanlarının ona zarar vereceği endişesine sahip olmasından kaynaklanıyor olabilir. Bu sebeple yapılması gereken kök sebebin bulunması ve kök sebebin ortadan kaldırılmasıdır. Altı zayıfı olan öğrencinin derse çalışmama sebebinin kel kalma korkusu olduğu gibi, her tembel ya da çalışkan öğrencinin benzeri kök nedenlerine ulaşmak gerekir. Mesleğinde başarılı öğretmenlerin yaptıkları en önemli strateji budur. Önce bilgiye ulaşmak, sonra yanlış bilgiyi ortadan kaldırıp tutumu ve davranışı değiştirmektir. Aynı şekilde evde anne-babalar, işyerinde yöneticiler benzeri yöntemi kullanarak davranış değişikliği yarpabilirler. Bir işi yapmak, ilk defa kitap okumaya başlamak, ilk ödevi yapmaya başlamak çoğu zaman denizde soğuk suya ilk dalışı gerçekleştirmeye benzer. Soğuk suya ilk dalışı yapmak çok zordur. Çünkü vücudun ısı farkı olan başka bir faktörle çepeçevre sarılma ve üşüme riski vardır. Suya ilk dalışı gerçekleştirdikten sonra insan vücudu yeni duruma hızlı bir şekilde entegre olur ve yüzmekten mutlu olmaya başlar. İlk ders çalışma, ilk kitap okuma, ilk ödev yapmaya başlama sürecinde de benzeri bir durum söz konusudur. Ancak, ilk kitap okumaya başlayıp dopamin salgılama gerçekleştikçe, kitap okuma alışkanlık haline gelmeye başlar. Tüm mesele ilk dalışını yapmak ya da yaptırmaktır.