Bilgi toplumunun yeni üretim dinamikleri, toplumsal yaşamın geleneksel anlayışlarını, yerleşik kurumların yapı ve içeriklerini değiştirdiği gibi eğitim anlayışında da değişikliğe gitmişler medeniyet anlayışlarına göre de eğitime yeni bir tanımlama getirmişlerdir. Toplumlar ise medeniyet anlayışlarına göre öngördüğü bir insan tipi oluşturmaya çalışmışlardır.

Bu bağlamda batı toplumları ile doğu toplumları arasındaki insan yetiştirme modelleri farklılık göstermektedir. Aynı zamanda medeniyeti insan inşa etmektedir. Türk toplumunda ise medeniyetimiz büyük bir sarsıntı geçirdiği için insanımızda bu sarsıntıdan çok büyük oranda etkilenmiş, köklü bir geleneğe ve inanca sahip olan milletimiz gelişmiş toplumların gerisinde kalmıştır.

Bunun çözümü olarak da yıllarca eğitim sistemimiz batı tarafında ortaya konan eğitim anlayışlarını bizde uygulamaya çalışmış dolayısıyla taklitte boğulmuş ve özgünlüğümüzü kaybetmiştir. O zaman insanın aklına şu soru gelmektedir. Biz hem kendi özgünlüğümüzü ortaya koyalım, hem de dünya ile rekabet ederek çocuklarımızı mutlu edelim. Peki biz bunu nasıl yapacağız? Metodumuz nasıl olacak? diye düşündüğümüzde çağın eğitim anlayışına yeniden bakmamız gerekiyor.

Çağın anlayışında eğitim, “Kişide kendi öğrenme profili hakkında farkındalık yaratılması yoluyla, daha üst zihinsel yeteneklerini ortaya çıkarıp geliştirmesi ve değişen şartlara uyum gösterebileceği bilgi, beceri ve davranışları sürekli olarak güncelleyebilmesi için uygun öğrenme ortamlarının yaratılması süreci.”olarak tanımlanmaktadır. Ayırıca, bilgi toplumuna ulaşmadaki süreçte bilgi tabanlı değişim hareketleri bireylerin eğitimden beklentilerini değiştirdiği için bilgi toplumu ve küreselleşme sürecinde değişen değerler yeni eğitim anlayışlarını ortaya koymuştur.

Bunlara ilave olarak da şunuda ifade etmekte yarar vardır. Eğitim bir zorunluluktur. Ancak bunu örgün eğitim içerisinde zorunlu olarak vermek, tek tip ve formatta öğrenci yetiştirmek doğrumudur? Eğitim sadece okul ortamında zorunlu olarak mı verilmelidir?.Yoksa toplumları bu zorunluluğa sevkeden toplumsal yapıdaki “inanç, değer ve tekniklerin” değişimi neticesinde ki yeni anlayışları mıdır?

Bunun en ilginç ve popüler bir örneğini farklılıklarıyla gündemde olan, başarı ve mutluluk üzerine inşa edilmiş ABD’deki "Waldorf School of the Peninsula" okulunu görmekteyiz. Bu okul bildiğimiz okullardan bir okul değil. ABD’deki dünyanın ultra zengin adamlarının ve E-Bay, Google, Apple, Yahoo ve Hewlett-Packard gibi teknoloji devlerinin çocuklarını okuduğu bir okul.Şimdi zenginlerin çocuklarının burada okuması mı bu okulu farklı kılıyor dediğinizi duyar gibiyim.Peki o zaman okulu ilgin kılan, farklı kılan ne?

Bu okula bunların rağbet etmesine sebep olan tek bir özelliği var aslında oda, "eski usul eğitim" yani bu okulda bilgisayar, laptop, yada tablet gibi hiçbir teknolojik araç bulunmuyor. Bizde her sınıfa akıllı tahta ve her çoçuğa tablet vermeye çalıştığımız düşünüldüğünde bu okulda akıllı tahtalar yerine eski kara tahtalar, tebeşirler,kağıt kalem gibi tamamen çocuğun tüm becerilerini ortaya koyacak eski malzemeler kullanıldığını görüyoruz.

Bu okuldaki eğitim sistemi tamamen teknolojiden arındırılmış, örgü, dikiş, el işleri, bazen de çamurla aktivitelerin yapıldığı, tamamen çocuğun el becerilerini geliştiren bir çok dersleri uygulamaktadır..Bunlara ek olarak bolca oyunla öğrenme ile yetenekleri keşfetmeye odaklı öğrenme ve bunları da hikayeleştirerek anlatmaya yönelik aktiviteleri görmekteyiz.

Dolayısıyla bu okuldaki çocuklar, yemek yapmaktan tutun da, dikiş dikmek, bahçede çalışmak ve heykel yapamaya kadar bir çok konuda eğitim almaktadırlar. Bu eğitim anlayışına göre el becerileri ve atlama, zıplama, tırmanma gibi hareket becerileri 7 yaşından sonra zekaya dönüştüğü düşünülmektedir.

Amerika’da dünyanın en akıllı telefonlarını ve bilgisayarlarını üreten bu insanların eski usul eğitim ile çocuklarını teknolojiden uzak tutarak bunların el becerisinden zeka gelişimine kadar her şekilde katkı sağladığına inanarak "Waldorf School of the Peninsula’’ bu okulu tercih etmelerini yeni eğitim anlayışlarını ve buna yönelik insan yetiştirme modellerini ortaya koymuşlardır..

Bizim eğitim sistemimizde ise bir çok aile, çocuklarına daha iyi bir eğitim sağlamak için akıllı tahtalar ve her türlü teknolojik aletlerin olduğu okulları tercih etmekte, okullarımızda bunları övünç kaynağı yapmaktadırlar.


Waldorf School of the Peninsula’da matematik dersinde kesirler çocuklara bir pastayı dilimlere bölerek anlatılıyor ve sonra bu pastalar yeniliyor.


Kızı bu okula giden Google’ın üst düzey yöneticilerinden Alan Eagle “Bir uygulamanın ya da iPad’in çocuğuma okumayı ya da matematiği daha iyi öğreteceği fikri çok saçma” diyor. Alan Eagle’a göre teknoloji sonradan kolaylıkla öğrenebilecek bir şey ve küçük yaşta çocuklara bunu öğretmenin hiçbir faydası olmadığı gibi bilinen bir gerçek var ki teknolojik her cihaz çocukları zeka tembelliğine yol açmakta ve bunlarla haşir neşir olan çocukların radyasyona maruz kalmaktadır.Diğer taraftan bu çocukların çağın hastalığı diye tanımlanan obeziteye yatkın ve daha saldırgan bir ruh hali içinde olmalarını sağladığı yapılan araştırmalarda da görülmektedir.Bunların neticesinde de gün geçtikçe beden ve beyin tembeli olan bir nesil meydana gelmektedir.

Bu okullar Amerika’da hızla çoğalırken, sadece Kaliforniya’da 40 civarında okul bulunmaktadır.Ayrıca,Waldorf Kurumları’nın yöneticilerinin açıkladığı üzere Waldorf liselerinden 1994 ile 2004 arasında mezun olanların %94’ü ABD’nin en iyi üniversitelerine kabul edildiğini belirtmişlerdir.

Sonuç olarak; Türkiye, yeni eğitim müfredatımızla birlikte kendi eğitim modelini oluşturarak çocuklarımızın özgünlüğü, temel disiplinlere dayalı özgür hareket etmelerini ve düşünmelerini destekleyen, farklı yaklaşımları, esneklik, orijinallik, sanat ve sosyal aktivitelerle mutlu olmalarını önemseyen, kültürel köklerimizden ve medeniyetimizden beslenen eğitim ortamlarında yetiştirilmezse geleceğin dünyasında söz sahibi olmamız mümkün olmayacaktır.

Bu bağlamda Nurettin Topçu’nun Maarif Davasında ifade ettiği her şey okulda başlar ve .okulda yıkılır anlayışı şiar edinilerek ‘’MİLLİ MEKTEP’’i inşa ederek, bizim kadim geleneğimizde yer alan adalet ve merhamet abidesi olan , ‘iyi insanı’ yetiştirirken., gençliğimize de hayat aşısı veren ve yaşam alanı olarak tasarlanan bir mektebin oluşturulmasıyla milletimiz, düşünme ve üretim sahasında dünyada söz sahibi olacaktır.

Ekrem TOKLUCU