BİZİ KUTUP AYISI MI KUTUPLAŞTIRIYOR?

Dünyanın hiçbir ülkesine benzemez Türkiye.

Kendimize özgü bir yaşam biçimimiz vardır bizim.

Konuşmadan önce kulaklarımızı kapatırız mesela, kim ne derse desin duymayı, anlamayı, anlaşmayı pek sevmeyiz.

Yererken de, överken de dibini sıyırırız tencerenin.

“İyi olanı öv, kötü olanı eleştir” mantığı uymaz bize.

Sadece kendimizin anlaşılmasını isteriz, karşı tarafın dediklerine kulaklarımızı kapatıp, onların düşmesine de kulaklarımızı kabartırız.

Kutuplaşmanın artmasından şikâyetçi oluruz ama hep karşı tarafın kutuplaştırdığından dem vururuz.

Kendi yapıp ettiklerimiz, söylemlerimiz kutuplaşmaya sebep oluyorsa hiç oralı olmaz gene karşı tarafı suçlamaya çalışırız.

Siyaseten de böyledir bu sosyal yaşamda da böyledir.

Laikler iktidara gelir, kendilerine alabildiğine yaşamsal ve düşünsel özgürlük alanı açarlar, kendi gibi olanlara iş imkânı sağlarlar, kendi gibi düşünenlere devletin tüm kapılarını sonuna dek açarlar,

En ufak bir itiraz gelince de,

“Ne yani benim gibi düşünmeyenlerle mi iş tutacaktım?” derler.

Bizim özgürlük alanımız kısıtlandı diyene, en kokona halleriyle, ayı da bile görülmeyen özgüvenle,

“Kurallar, kanunlar var şekerim, uymazsan bedelini ödersin ya da Arabistan’a git.” Derler.

Mini etek alabildiğine serbest olurken, başörtüsü yasak olur, içki, kumar, fuhuş serbest iken Müslümanların ibadet etmeleri kısıtlanır,

“Burası laik bir ülke yok öyle istediğin gibi davranmak.” Derler…

Müslümanlar iktidara gelir,

Hiç kimsenin yaşam şekline dokunmaz, isteyen istediği gibi giyinir, istediğini yer içer, istediğine inanır,

“Bizi kutuplaştırıyorlar, burası Türkiye Cumhuriyeti, başörtüsü özgür olamaz, benim gibi düşünmeyenler bu ülkede makam mevki sahibi olamaz.” Derler.

Anasınıfına giden öğrencilere süper mini kıyafetlerle mezuniyet balosu yaparlar ama ilkokula giden çocuklara dini eğitimleri verilirken onların başındaki örtüyü görünce kırmızı görmüş boğa gibi böğürürler.

Müslümanlarsa, biraz anlayışlı olalım bakalım, karşı tarafı da anlayalım, nelerden şikâyetçiymiş bunlar bir kulak kabartalım, dediklerinde karşılarına çıkan manzara budur.

Nasılsa dünyanın hiçbir yerinde, hiç kimse, hiçbir mahlûk vergilerle yapılan icraatları beğenmemezlik edemez, bari bunlara yaptığımız icraatları anlatalım, bakın hükümet size,

Yol yaptı desen yol karın mı doyuruyor, derler,

Köprü yaptı desen tabii ki yapacak işi ne, derler, sizinkilerin işi değil miydi, neden o zaman yapılmadı desen, devletin parası mı vardı, derler, devletin parası şimdi var ve bu adamlar çalıp çırpmadan bak ne güzel iş yapıyor, desen, kendi adamlarını zengin etmek için yapıyor, derler.

Dolar yükselir, Amerika bize düşmanlık ediyor, dersin, süper güçle aşık mı atılır, iyi geçinseydiniz derler. Alınan önlemlerle dolar düşer, kim bilir ne tavizler verdiniz, derler.

Emekliye zam yaparsın, kaynağı nerede bu zammın, derler, kaynağını gösterirsin, dudak bükerler.

Sebze fiyatları artıyor, devlet önlem almıyor derler, devlet önlem aldı işte, halk ekmek gibi halk sebze stantları kurdu dersin,

Devlet manav mı arkadaş, derler,

Yıllardır eleştirdiğiniz “kuyruk” olayı gene baş gösterdi bak İsmet Paşadan özür dileyin derler.

Terör bitsin, güney ve doğu sınırları güvenli olsun,

En iyi hizmetler verilsin,

Dünyanın en konforlu ülkesi olalım,

Bir elimiz yağda diğeri balda olsun…

Eee?

Zam olmasın, hayat pahalılığı olmasın, devlet de parayı nerden bulursa bulsun…

Görüyorsunuz değil mi kimlerin kutuplaşmaya ne denli hizmet ettiğini?

Kimlerin kulaklarının sağır, dillerinin uzun olduğunu?