Büyük düşünür NuretttinTopçu, eğitimi, zihniyeti ve kimliği inşa eden, kişide düşünme ve algılama biçimi oluşturan, karakteri şekillendiren, milli ve manevi değerleri kazandıran bir insan olma sanatı olarak görür ve bunu da ‘’Felsefesi olmayan milletin mektebi olmaz.’’şeklinde ifade eder. Ayrıca; bunu tarif ederken de; “Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki, bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin…” derken Topçu, Türkiye’nin Maarif Davası’nda, genel anlamda Türkiye’nin eğitim sorunları üzerinde yoğunlaşırken  “eğitim”, “öğretmen”, “öğrenci”, “toplum” gibi eğitimin temel konuları ele alır.


Topçu o günden bugüne bize bir bakış açısı oluştururken bizler günümüz dünyasına yani 21 yüzyıla bakacak olursak; eğitimde  çok hızlı bir değişim ve dönüşümün olduğu, bilginin üretilmesi, kullanılması ve aktarılmasına yönelik her alanda (sosyal, siyasal, ekonomik vb.) değişmelerin yaşandığı bir dönem içerisindedir. 


Bu dönemin özelliği, sosyal hayatımızdaki genel değişmelere temel olan eğitim alanında da birçok değişmeleri zorunlu hale getirmesidir. Çünkü bilgi toplumuna ulaşmadaki süreçte bilgi tabanlı değişim hareketleri bireylerin eğitimden beklentilerini de değiştirmiştir. Bu yönüyle, bilgi toplumu ve küreselleşme sürecinde değişen değerler ve yeni eğitim paradigmasını oluşturmaktadır. Hızlı bir değişimin ve dönüşümün yaşandığı günümüzde toplumlar, sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik vb. yönlerden çeşitli gelişmelere tanıklık etmektedirler. Eğitimin amacı ve okulların işleyişini yeniden tanımlamanın bir zorunluluk haline gelmesinin temelinde toplumsal yapıdaki “inanç, değer ve tekniklerin” değişmesi vardır. Bu değişmeler yeni paradigmalar doğurmuştur. 


Artık bugün eğitim, okulda öğrenilmesi gereken tüm derslerin ve öğretmen etkilerinin toplamından çok daha fazlası: Müzik, sanat, felsefenin yanı sıra kültür okuryazarlığı, çevresinin farkında olmayı öğrenmek; insanı tanıyıp yorumlayabilmek; küreselleşme, insan hakları, etik ve hukukun üstünlüğü konularında öğrencileri yetişkin hayatına hazırlamak olmalıdır.Öğrenmeyi teşvik edecek fiziksel şartlar, kurallar, roller ve ilişkiler bütünüyle birlikte okulun iklimi, değerleri ve vizyonu iyi bir eğitimin en önemli unsurları olarak da karşımıza çıkıyor. 


Eğitimimizdeki demokratikleşme ve insan hakları alanlarındaki gelişmeler öğrenmenin demokratikleşmesine, kişinin ilgi, yetenek ve tercihlerinde odaklanmasına, alternatif eğitim programları ve okul çeşitliliğinin artmasına ve öğrenmenin bireyselleşmesine yol açmıştır.

Bunlara rağmen; Çocukların özgünlüğü, temel disiplinlere dayalı özgür hareket etmelerini ve düşünmelerini destekleyen, farklı yaklaşımları, esneklik, orijinallik ve mutlu olmalarını önemseyen, daha önce yapılmamış şeyleri yapabilme fırsatı veren eğitim ortamlarında yetişemezlerse farklılıklara değer veren, özgüvenli çocuklar ve gençler olarak gelecekle başa çıkıp onu kendi isteklerine göre biçimlendirebilmeleri mümkün olamayacağı gibi George Orwell’in;“Özgürlük, insanlara duymak istemedikleri şeyleri söyleyebilmektir.”sözünde ifade edilen özgürlükçü gençler yetiştirilemeyebilecektir.


Bunun için bugünkü eğitim sistemimizle biz nasıl bir insan yetiştirmek istiyoruz ve yaptığımız iş buna hizmet ediyor mu? sorusuna bizler cevap ararken Topçu’da  “Eğitim nedir ve nasıl olmalıdır?” sorusuna sorar ve Türkiye’nin kültürel ve eğitimsel sorunlarına referansta bulunur. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’nin Maarif Davası, bir zihin eleştirisi olarak görülebilir. Eleştiri, yalnız Osmanlı ilim ve kültür hayatı ile ilgili değil, aynı zamanda İslam kültürü ve medeniyeti ile de ilgilidir. İslam kültürü, eleştiri yoksunluğu nedeniyle eski metinleri tekrarlayan, nakleden ezberci bir sisteme doğru düşüşe geçmiş, yaratıcı ve üretici tutumdan yoksun bir şekilde felsefenin anavatanı olan hür düşünceden de giderek uzaklaşmıştır. Bu durum beraberinde otoriteye bağlılığı esas kabul eden, ezberci ve nakilci bir sistem getirmiştir. Üretim yoktur, yorumlama yoktur, yalnız kuru bir tekrar vardır.der.
Günümüzde ise;bu sorunun cevabı günlük hedeflere sıkışmış durumdadır. Eğitim sistemimizde, görünürde çok sayıda demokratik değişiklik yapılıyor olmasına rağmen merkeziyetçi yapısını sürdürmekte ve Topçu’nun ifadesinde yer alan “milli mektep”e ise istenilen yakınlıkta bulunmaktadır.Bu yöndeki eksiklerimize  rağmen bugünün Türkiye’sinde vesayet rejiminin kırılması, yerelleşme ve millileşmeye yönelik ciddi denilebilecek çalışmalar yapılmıştır. Özellikle son dönemlerde  bilgi toplumu, yeni temel teknolojilerin gelişimiyle bilgi sektörünün, bilgi üretiminin, bilgi sermayesinin ve nitelikli insan faktörünün önem kazandığı bir dönem olmuş, bunların teknik ve fiziki yapı bağlamındaki sorunları da büyük oranda çözülmüştür.
Ancak, bu başarılara rağmen okullarımızın, çocuklarımızı ve gençlerimizi yetişkinliğe, hayata ve geleceğe hazırlarken belirli bir felsefe ve tarih bilinci içerisinde hayal gücünü de kullanarak kendileri için olduğu kadar tüm insanlığın adil, özgür, refah içinde olmasını sağlayacak, geleceğini kendisinin oluşturarak özgün ve özgüvenli bireyler yetiştirilmesine bir ortam sunma konusunda bekleneni veremediği de  bilinmektedir.


Nurettin Topçu ‘’on ikinci asırda İslam düşüncesinden kovulan felsefe ile beraber sosyal düşüncenin temeli olan tarih şuuru ve sanatta esas olan hayal gücünün yaratıcı aşkını, medresenin tanımadığını, hatta suçladığı değerler halini aldığını’’ ifade eder ve bu durumun, eğitimdeki çöküşün, kültürdeki yozlaşmanın temelini oluşturduğunu belirtir.


Bunun sonucunda da; medreseden felsefe, eleştirisel ve özgür düşünce çıkınca geriye, tekrarcı ve nakilci, verimsiz ve ürünsüz bir kısır döngü kaldığını, cumhuriyetle birlikte öne çıkan pozitivist ve pragmatist yaklaşım ise bu doğrultuda bir epistemolojiden hareketle milli benliği ve şahsiyeti oluşturan din, ahlak, tarih, edebiyat gibi derslerin okutulmasını neredeyse gereksiz kıldığını söyler. Bu anlayışın ise teknolojiyi öğreten ve üreten derslerin öne çıkarılmasını sağlarken manevi kimliği oluşturan kültür alanına ilişkin derslerin geri planda kalmasına neden olmuştur.der.


Bugün de öğrencilerimzin geleceğe ilişkin tercihlerinde manevi kimliği oluşturan derslerin diğer alanlara göre daha geri planda olduğu, yükseköğretimde teknoloji alanındaki yani ekonomik getirisi yüksek alanların özelliklede Tıp ve Mühendislik alanlarının tercih edildiği görülmektedir.Bu ise mevcut sistemde manevi kimliği oluşturan derslerin ve alanların geri planda kaldığını göstermektedir.


Ayrıca, Türkiye, ne yazık ki, küresel sermayenin ve piyasa ekonomisinin  küresel sermayesine insan yetiştirmekten kurtulamayan bir ülke haline geldi. PISA, TIMSS ve PIRLS gibi sınavlar ve araştırmalarla yüzlerce yıllık geleneği olan ülkelerin bile eğitimde  kendisine yeniden çeki düzen verdiği bir dönemde bütün olumlu çalışmalara ve iyi niyetlere rağmen istenilen noktaya gelemediğimiz de hepimiz tarafından bilinen bir gerçektir..Özellikle bugün eğitim sistemimizin en önemli sorunlarından biri olan meslek eğitiminin ihmal edilmiş olması nedeniyle  neredeyse tüm öğrencilerimiz akademik eğitime yönlenmiştir.Dolayısıyla küresel güçlerin finans tehdidi altındaki bir Türkiye’nin durumu gerçekten zordur. 
Bu nedenle;  Nurettin Topçu’nun  eğitim anlayışı çerçevesinde  Mili Mektebimizi oluşturarak eğitimimizi  yeniden düşündüğümüzde işin felsefesinden başlayarak Medeniyet tasavvurumuzu tüm kuramsal ve kurumsal alt yapısıyla ortaya koymamız gerekmektedir. Çünkü toplumun içindeki her bir dönüşüm eğitim sistemi ile başlar ve toplumların kendine özgü bir medeniyeti, bir felsefesi, bir kültürü vardır.Bunların dönüşümü ise eğitim sisteminin temelini teşkil eden mektepler vasıtasıyla olur.


Sonuç olarak; Çocuklarımız ve insanlığın geleceği için,insanın yeniden insanca bir hayata kavuşabilmesi için nebevî rahmete, adalet ve hakikatin sesine kulak kesilmesine ihtiyacımız vardır.Bunların gerçekleştirileceği yer olan okullarımızın Nurettin Topçu’nun ısrarla üzerinde durduğu okullarımızın  taklit olmayan,milli mektebe dönüştürülmesi gerekmektedir.Kültürümüzü benliğimizi,kültürel varoluşumuzu kendi özgün karakterlerimizden inşaa edecek, hikmet ve felsefeyi hakim kılacak bir anlayış olacaktır.Bu mekteplerimiz çocuklarımızı tahayyüla ve tefekküre götürerek hayal ve fikri dünyalarını geliştirecektir.Dolayısıyla bu yüzyıla damgasını vuracak Türk gençliği sadece okumayı  değil sorgulamayı ve düşünmeyi öğreneceklerdir.


Bizlerin hakikat ağacının meyvaya durmasına acil olarak ihtiyacı olduğu günümüz Türkiye’sinde buna katkı sağlamayı, manevi bir görev olarak addetmesi gerekir.Ayrıca,Müminin, bal arısı gibi hep güzel şeyler üreteceği her yere konacağı ama hiçbir yeri ne kıracağı ne de bozacağı düşünüldüğünde kırmadan dökmeden 21 Yüzyılın Lider Türkiye’sinin gençlerinin yetiştirilmesine katkı sağlayan insanlara selamlarımı sunarken bu yolda ebediyete intikal edenlere Rabbimden rahmet diliyorum. 


Ekrem Toklucu
Eğitimci-yazar